"Belki" dedi fazla yüz vermeden. Evet, belki hoşuna gitmişti, işlerin onun yüzünü görmediği günler boyunca nasıl gelişeceğini nereden bilebilirdi ki? Belki o zaman sıradan bir insan olup çıkacaktı kendisi için, şu an yeniydi ve hayatına gerçekten olağan bir şekilde girmişti. Bilmiyordu henüz duygularını, belki sadece acıyordu ona, belki de gerçekten sevmişti. İnsan ilişkileri bir parfüm gibiydi onun için. İlk anda duyduğun kokuyla, günler sonra duyduğun koku bir olmuyordu. Belki de Nikkiel diğerlerinden farklıydı bilemiyordu. "Beni yavaş yavaş çözüyorsun" dedi bakışlarını yere indirip usulca gülümseyerek. Evet, kendiyle ilgili en anlaşılır şey; anlaşılmaz oluşuydu herhalde. Sonra ki cümlesi üzerineyse bakışlarını kaldırıp, tek kaşını havada asılı bıraktı "İşte bu kadar" dedi. Daha sonra çocuğu yukarı çağırarak "Benim makinada çekmişleri deneyebilirsin. Onları sıcakta yıkadı diye çamaşırcıya çok kızmıştım, demek senin içinmiş" dedi tuhafça sırıtarak. Odasının oymalı ve gösterişli kapısını açarak kralların odasını andıran yere girdi etrafa bile bakmaya tenezzül etmeden. Bunlar o kadar alışılmış ve o kadar sıradan geliyordu ki, belki o yüksek tavanlar, ipek kumaşlar, el oyması narin yatak ve sandaleler, el dokuması halılar ve benzerleri bir çok kişinin abartmadan ağzının suyunu akıtacak cinstendi, ama biriyle paylaşmadıktan sonra ne kıymeti vardı ki. Çekmecelerden birini açınca çıkan mis gibi leylak kokusunu içine çekip bir kaç şort çıkardı. "Diz üstümü istersin, şort şeklimi yoksa şu minicik şeylerden mi" dedi muzurca bir tanesini eline alıp seksi bir görüntüyü akla getirmek için çekiştirerek, ardından kıkırdayarak hepsini eline alıp yatağın üzerine serdi ve kolalrını kavuşturup Nikkiel'e baktı.