|
|
| Konser | |
|
+3Pierrot Valérie Vacher Britannia Foxworth 7 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Aurelio du Pré
Mesaj Sayısı : 494 Kayıt tarihi : 19/02/10 Yaş : 34 Nerden : Nikki nerede ben orada
| Konu: Geri: Konser Ptsi Mayıs 10, 2010 1:14 am | |
| Olivia muhabbetin Leon üzerine yoğunlaşmasıyla yavaşça Flavisu'a çevirdi bakışlarını ve sırıtmakla yetindi. Flavis ise zerre kadar ilgi duymadan konuşmaları izliyor, sorumsuz abinin marifetleri karşısında keyif duyuyordu. En güzel kısmı Valérie'nin onu çağırma imkanının olmamasıydı, tabi kızın kardeşini bahane edip konuklar arasına alması da muhtemeldi ama zaten adı şu ufak tefek sinir küpü, cadı kızın bile diline düştüyse büyük posta bir azar yiyeceği de kesindi. Bunu da en yakında izleme şansı insanın eline öyle her daim geçmezdi. Valérie ise Liberty'ye yavaşça dönerek "Leon'un konserden haberi var mı?" diye sordu. Eh, şimdi olayın aslını astarını bilmeden ne vasıfla bir şeylere kalkışabilirdi ki? Eğer haberi yoksa arayıp çağırabilirdi, eğer haberi var da gelmiyor hem kardeşini hem de -dolaylı yoldan- kendisini görmeyi es geçiyorsa azar bahsi de epey kabaracaktı. Daha sonra cep telefonunu çıkararak Liberty'nin vereceği cevaba göre aramak üzere bekledi. Haberi var da gelmiyorsa aramaya bile tenezzül etmeyecekti. Abisi bu ufaklığı izlemeye gelmiyorsa o zaman Valérie ablası olur seve seve izler, onun yapmadığı her şeyi en ince ayrıntısına kadar yerine getirirdi.
Nikola usulca gülümsemekle yetindi, bu kadar sevilmek ve düşünülmek hangi insanın hoşuna gitmezdi ki? Bu rüyaya dalsa mıydı, yoksa biraz gerçekçi mi davransaydı bazen durup düşündüğü oluyor; daha sonra pamuk prenses gibi tatlı düş alemine dalmakla çözümü buluyordu. "Daha çok vaktimiz var beraber geçirecek" Dedi ve gülümsemesi utangaçlıkla yanaklarına doğru yayıldı "Bu üniversitenin ortamı çok hoşuma gidiyor, sevdiğim bir çok arkadaşım da burada hepsi çok iyi çocuklar." Kolejde eğer Sigmund olacaksa bu çok cazip bir teklif olabilirdi ama her an onu görmek istemenin verdiği heyecanla derslere odaklanamayacağı da büyük bir gerçekti. Servet mevzusu açıldığında ise kaşları şaşkınlıkla ve biraz da hüzünle havaya kalktı. Aklına Sigmund'un ölümünü bile getirmemişti, servetini hiç merak bile etmiyordu kime bırakacağı konusunda. Zaten kendisine kalsa da elini bile sürmezdi büyük ihtimal. Başını büyük bir hüzünle, salınırcasına göğsüne doğru bıraktı "Ben servetini ve ölümünü kasdetmemiştim Sigmund... Bu hayat çok güzel; zenginlik yani. İnsanlar dünya mükemmelmiş, hiçbir sorunları yokmuş gibi krallara yaraşır şekilde yaşıyorlar. Uşakların hizmeti, pahalı giysiler... lüks olan her şey bana o kadar kolayca sunuldu ki bu rahata alışmak beni çok korkutuyor. Sahip olduğum yaşantıyı düşündükçe bunlara da o kadar da fazla ait olmadığımı kavrıyorum." Ayak parmak uçlarını koyu renk bir ayakkabının içinde de olsa birbirine sürtüp kendi ilgisini ve şu berbat duygusal halini unutmaya çalıştı. Sigmund'un başını eğmesiyle üzüldüğünü anlamıştı, sözleri üzerineyse yavaşça gülümseyip omzunu omzuna yaslayıp başını iyice yana eğip yüzünü görmeye çalıştı. "Sana ve şu anki sevgimize her şeyden daha fazla inanıyor ve güveniyorum. Ama insanlar tuhaf yaratılmıştır Sigmund, en azından ben böyle biliyorum; sırf bedenler değil, duygular da değişir ve bu o kadar basitçe olur ki anlamayız bile. Eğer bir gün birbirimize karşı hiçbir şey beslemezsek, her şeye bir nokta koymak ve devam edebilmek için az buçuk cesaretim olsun isterim." Sakin ve kısık bir sesle tatlı tatlı gülümseyerek konuşmuştu, biraz duraksayarak adamın pürüzsüz yanağına ufak, nemli bir öpücük bıraktı. "Fazla kurgusal, bu yüzden de zalimce değil mi? Tekrar affet beni Sigmund, mutluluğu yakalayamayacağına inanan insanlar hep böyledir. Hiç konuşmasaydım keşke..." Yavaşça kollarını onun bedenine dolayıp sırtını okşadı "Her ne olursa olsun Sigmund, ben hep seni seveceğim, hem de çok fazla. Hiçbir şey seni kaybetme düşüncesi kadar ısdırap verici değil"
Lambri derin bir nefes alarak elindeki müzik aletini sahibi olan öğrenci çocuğa bıraktı ve bir kaç tüyo verip yanından ayrıldı. Autumn'a ise herhangi bir cevap vermeye gerek görmüyordü, kendisi yeterince meşguldü ve Autumn'ın da yeterince şaşkın olduğuna karar vermişti, büyük ihtimal şu hareket ve sözlerinden şapşallığının farkında kendisi de varmıştı. "O zaman sahneden iner misiniz? Yarım saat içinde konser başlayacak ve burada işi olmayanların gezinmesi sadece kafa karışıklığına yol açıyor. Nils, sen de..." Profesörü dinledikten sonra berrak, açık mavi bakışlarını Autumn'a çevirdi "Tanıdığın biri demek, ama bizler türümüzün tek örneğiyiz" Ufak bir alayla, hafif şuhluk sezilen davranışlarını düzgün kelimelerin ardına saklayarak kulak okşayan aksanıyla konuştu. Grandhart'lı insanların kullandıklarından daha farklı alışılmadık ama hoş, hem biraz maskülen ama aynı zaman da cazibeli bir kadının dudaklarından dökülüyormuşcasına ilgi uyandırıcıydı. Zaten buralı insanların çıtı pıtı kısacık boylarına ve sıkıcı yüzlerine sahip olmadığı da ilk bakışta farkedilebilirdi.
Ufak, dolgun dudaklarından dökülen cümleleri yemek bekleyen bir kedinin meraklı ve istekli bakışlarıyla takip ediyordu. "Ah, işte bu konudaki bencilliğimle övünebilirim" İlgisinin sadece kendisinde olması öyle hoşuna gidiyordu ki, günlük bir arkadaşı bile ufaktan ufaktan kıskanmasına sebep olabilirdi. Bunu ona hiç sezdirmezdi, belki çoğu zaman kendisi bile sezmezdi ama Nikki'nin yanına birisi iyi niyetle bile yaklaşsa bakışları hemen alev alev, sivri bir ima ile dolup taşabilir, düşman ilgili bölgeden uzaklaşmadan da rahat edemezdi. Saçlarıyla oynanması keyfini çok fazla yerine getirdiğinden, açık mavi bakışları tatlı bir baygınlıkla kısıldı ve dudaklarını büzdü "Sözünü unutursan seni cezalandırırım ama" Dudakları hemen muziplikle gevşeyip, genişleyerek burnunu kırıştırdı. Tabi ki şaka yapıyordu, ona kızmak bile mümkün olamazdı. Parmakları gıdıklamayı birazcık keserek bir şeyler arıyormuş gibi karnının üstünde gezinmeye başladı. Etrafta bu sululukları görecek kimse olmadığından -çok şükür herkes konser için kayboluvermişti- yavaşça ceketi kaldırdı ve ince gömleğin üzerinden gıdıklamaya devam etti. "Hani, hani ben göremiyorum?!" Daha sonra yüzünü açmasıyla harikulade bir şey görmüş gibi gözlerini açıp elini şımarıklıkla alnına yaslayarak "Aman Allah'ım, bu muhteşem güzellik? Bir melek mi görüyorum, ah bedenim bunu kaldıramayacak sanırım ben ölüyorum!" Yavaşça kendisini yemyeşil çimenlere bırakıp gözlerini kapattı ve tabiki gülmemek için zor duruyordu ama Nikki'nin de ne yapacağını merak etmişti.
| |
| | | Britannia Foxworth Öğrenci/Dayshire Koleji
Mesaj Sayısı : 777 Kayıt tarihi : 22/10/09 Yaş : 30 Nerden : İngiltereXP
| Konu: Geri: Konser Çarş. Mayıs 12, 2010 8:12 am | |
| Oğlan gayriihtiyari bir şekilde başını öne eğdi, şu haliyle Cecilia nın gözüne çok savunmasız görünmüştü kendiside pek sevilen biri olmadığından Onun yalnızlığını anlayabiliyordu ancak kız, çocuk kadar zararsız ve kendi halinde değildi bir şekilde hıncını çıkaracak birşeyler bulabildiği, en azından kendini etkili bir şekilde savunabilecek kadar güçlü olduğu için gördüğü zarar bir bakıma daha azdı. Oğlan ''Bilmiyorum, belki biliyordur belki de unutmuştur...ama en iyisi biz onu hiç aramayalım canını sıkmak istemiyorum.'' diye biraz hüzün biraz da gerginlikle konuştu. Okul tatillerinde beraber yaşamak durumunda olduğu insanların bu işten pek fazla hoşnut olmadıklarının farkındaydı, bir de okul etkinliklerine katılmalarını rica edip onlara iyicene yük olmak, kızı kendi meselelerinden dolayı Leon la karşı karşıya getirmek, üzmekte istemiyordu. Cecilia bu sözler üzerine ukala ukala bakan altın renkli gözlerini devirme gereği hissetmişti ''Canını sıkmak istemiyormuş! Haydi oradan sende adam senin abin, konser tarihlerini bilmek, burada bulunup seni izlemek görevi! Eğer sorumluluklarını yerine getirmiyorsa birileri tabii ki Onu uyaracak!'' tek kaşını kaldırarak oğlanın yüzüne kenetlendi bir zahmet başını kaldırıncaya kadar da öyle kalacaktı
''Bak bunun farkında olman güzel'' tatlı bir utangaçlığın sonucu olarak kan güzel yüzüne doğru hücum edip ona hafif bir renk kazandırınca Nikola daha da bir güzel oluyordu, iki eliyle ufaklığın kızaran yanaklarına hafifçe vurdu, böyle kötü kötü şeyleri aklının ucundan bile geçirmesini istemiyordu. Sevgili eşini hakettiği şekilde bir cephesi denize bakan büyük ve gösterişli evlerinde sonsuza dek peri masallarındaki prensesler kadar mutlu yaşatacaktı. Nazikçe gülümseyerek okulundan ne kadar memnun olduğunu anlatışını dinledi ''Belki bir gün şu arkadaşlarınla tanışırım. Bizi biliyorlar değil mi?'' Sevgilisi söz konusu olduğunda bir hayli pimpiriklendiği için aslında o arkadaşlarla kesinlikle bir an önce tanışmak istiyordu, muhtemelen iyi insanlardı tabii ama Nikola gibi iyi niyetli bir çocuğun çevresinde masumiyetinden faydalanmak için fırsat kollayan pisliklerde olabilirdi bu sebeple birlikte takıldığı çocuklar tek tek teftişinden geçmeden muhtemelen içi rahat etmeyecekti. Başını göğsüne yaslayan çocuğu uzun ince kollarıyla sarmalayarak kalp atışlarını işitebileceği, bedeninin sıcaklığını hissedebileceği kadar kuvvetlice yaklaştırdı kendine imkanı olsa hep böyle kalabilirdi ''Nikola derdinin servetim falan olmadığını biliyorum, ama ilişkimizi sorgulama ihtiyacı hissedebileceğin daha önce hiç aklıma gelmemişti o yüzden 'Eğer çalışmayı sürdürmezsem Sigmund öldüğünde kendi ayaklarım üzerinde duramam' diye düşündüğünü zannetmiştim. Sana ihtiyaç duyduğun güveni veremediğim için çok özür dilerim, lutfen değiştirmemi istediğin bir yönüm varsa bana söyle'' utançla gözlerini kaçırdı, sorun her neyse telafi etmeye hazırdı. Son sözleri üzerineyse gözleri kocaman kocaman açıldı Nikola nın ellerinden birini, kendi ellerinin arasına alarak hafifçe ovalamaya başladı üzerinden büyük bir ağırlık kalkmıştı ''Dert ettiğin şeye bak, on dokuzumda olsaydım şu dediklerin doğru olabilirdi ama ben çocuk değilim Nikola karakterim tamamen oturdu. Eğer hislerim konusunda emin olmasaydım sana evlenme teklif etmezdim hoşuna gitsede gitmesede hep burada yanında olacağım bir gün olur da beni terkedersen bile gözüm üzerinde olacak'' sırtının okşanmasıyla beraber gevşeyerek eğildi ve çenesini Nikola nın omuzuna yasladı ''O halde sorun ne minik civcivim?''
''Özür dilerim!'' Autumn ın kaşları çatılmış açık renk gözleri tedirgince başka yöne çevrilmişti. Omuzlarını kendisini bir şeyden korumak istercesine başına doğru çekmişti, ince parmaklarıysa ceketine doğru inmiş ufak düğmelerinden biriyle oynayıp duruyordu. Bir an önce sahneden inme arzusuyla ileriye doğru kocaman bir adım attı ama az önce Heaven a benzettiği gencin kendisine cevap vermesi üzerine duraksadı. Zaten Lambri den işittiği azarla kulaklarına kadar kızaran çocuk, gencin sesinde taşıdığı alay yüzünden iyicene ürkmüştü. Gergin bakışlarını alttan alttan her an geri kaçırmaya hazır bir vaziyette Nils in tanıdık yüzüne doğrulttu '' Üzgünüm, lutfen bana kızmayın ama çok benziyorsunuz sizi uzaktan görsem O sanabilirdim. Aksanlarınız bile bir miktar benziyor.'' omuzunun üzerinden dönerek bir kez daha kızmasından endişe ettiği Lambri yi kontrol etti ''Aşağıya inelim mi artık?''
Aurelio nun sözleri üzerine dudaklarında tuhaf, haz dolu bir gülümseme belirdi. İlgisinin, sadece O nun görebileceği hallerinin Aurelio için bu denli kıymetli olması gururunu okşamış, kendisini özel hissetmesini sağlamıştı. Hele birde bu denli kıskanıldığını bilse iyicene havaya girerdi herhalde ve itiraf etmek gerekirse biraz da tahrik olabilirdi, sahiplenilme fikrini çok çekici buluyordu. Mimiklerinden, dokunuşlarından hoşlandığını anlayarak bu kez Aurelio nun asaletle kıvrılan sarı dalgalarını, çekinmeden parmağına doladı ''İşime gelen bir cezaysa unutabilirim'' önce parmağındaki sarı saç tutamına dudaklarını hafifçe değdirdi, sonra başını kaldırarak sevgilisinin dudaklarına yapıştı. Tutkulu bir öpücüktü bu ama fazla da ileri gitmemeye gayret etmişti, Aurelio yla geçirdiği bir kaç yıldan sonra her yerde ulu orta yapabilecek cesaretinden eser kalmamıştı beraber yaşadıkları her şey ikisine özel olmalıydı. Parmakların gıdıklamayı kesip hafifçe karnının üzerinde dolanmasıyla beraber başını geriye atıp derin nefesler almaya başladı ama bu rahatlığı çok uzun sürmemişti. ''Oradalar iştee nasıl göremiyorsun?'' dedi neşeli kahklahalar atıp kıvranırken bir yandan da şakadar çırpınarak, bütün gün bu şekilde gıdıklansa inanın ki rahatsız olmazdı. Aldığı iltifatla çekingence gülümseyerek onun gözlerinin içine baktı Aurelio dan duyduğu her güzel söz kendine güvenini yerine getiriyordu. Kendini yere atmasıyla ise hemencecik üzerine kapaklandı ''Aureliooo'' şaka yaptığını tabii ki biliyordu ama içinde ufak bir şüphe de kalmamış değil di hani. Eşinin yüzünü ıslak öpücüklere boğmaya başladı. | |
| | | Pierrot Admin
Mesaj Sayısı : 1588 Kayıt tarihi : 23/09/09 Nerden : Atlantis
| Konu: Geri: Konser Çarş. Mayıs 12, 2010 2:03 pm | |
| Oğlanın savunmasız hali sadece Cecilia'nın gözüne çarpmamıştı elbette. Bunu Valérie'de farkettiği için Leon'a karşı olan kızgınlığı şu an biraz daha artmıştı. Sevdiği adamın, üvey erkek kardeşine bu şekilde davranıyor oluşunu Liberty'i ilk gördüğünde kabullenmek istemememişti, ancak şimdi hiçbir şeyin sorumlusu olmayan bu çocuğun sadece babasının yediği bir halt yüzünden ruhuna alacağı derin yaraları düşündükçe her ne olursa olsun Leon'un yaptığı haksızlığı düşündükçe sinirleniyordu. Onu sevmiyor olabilirdi ama aynı kandan olduklarını inkar edemezdi. Bu çocuk sahipsizmiş gibi, bir avuç şımarığın içinde sadece evlilik dışı bir çocuk olduğu için alay konusu olamazdı. Kimse alay etmese bile bu güzel günde bir destekçisi bile olmadan burada kalakalmış olmasının acısı bile yeterdi ya... Bir süre oğlanın mahçup tavrını izledi, sonra da Cecilia'yı dinledi ve yavaşça ayağa kalktı. Cep telefonunu tuşlarken yavaşça Liberty'nin de yanına ulaşmış elini dostça omzuna yerleştirmişti. "Bakalım abimizin derdi ne?" dedi ve telefonu kulağına yerleştirip açmasını bekledi. Ancak kız böyle bağırmaya devam ederse, Liberty hiçbir zaman kendini savunacak cesareti bulamayacaktı da, hatta oğlanın bu aşırı çekingenliğini kızın aşırı dobralığına bağladı ve ikisini ayırıp, oğlanın biraz öz güven kazanması gerektiğini de hissetmişti.
Yanaklarına dokunan parmaklarla Sigmund'un ne düşündüğünü anladığından bakışlarını bir süre kaçırıp utanç hissi geçene kadar bekledi. Sonra yine bakışlarını ona çevirdi ve ufak bir neşeyle "Evet, biliyorlar. İstersen konserden sonra çağırabilirim, salondaydılar" Kendisini sarmalamasıyla heyecanı her defasında o ilk gün, otel odasında sarıldığı gibi fazlasıyla hissediyordu. Güzel parfümü, teninin sıcaklığı ne kadar da etkileyiciydi, ufacık bir gülümsemesi bile aklını başından alabilecekken bu halde ona kapılmadan durabilmek çok zordu. Gözlerini kapatıp, kalp atışlarını bir çocuğun neşesiyle dinledi. Konuştuğu esnada ise gözlerini aralayıp güzel aksanıyla, tatlı tatlı dökülen kelimeleri işitti. "Ben sana her zaman güvenirim Sigmund. Güvenmeseydim o gün, seni ilk gördüğümde hakkında iyi şeyler düşünmezdim. Hem değil evliliği, seninle o oda da bile kalamazdım." Alt dudağını ısırıp bir süre duraksadı. "Ben hayatın sürprizlerinden korkuyorum sanırım, sakın bunu senden ya da sevgimizden şüphe duyduğum için yaptığımı düşünme. Ben senin her şeyini çok fazla seviyorum, hiç değişme" Bakışları tepkisini ölçmek için yavaşça yukarıya kalktı ama hala rahat yerinden de ayrılmamıştı. Elini, onun güzel ellerinin arasında hissettiğinde yine bir heyecan dalgası kalbini hızlı hızlı attırmaya başladı. "Seni hiç terketmeyeceğim" Demekle yetindi, başka ne diyebilirdi ki? Yeterince mutluydu şu an ve şu terleten heyecan yüzünden boğazı düğümlenmişti sanki. Omzuna değen ufak çenesiyle sadece yanakları değil, tüm yüzü kıpkırmızı kesildi. Son sorusunu bile neredeyse duyamamıştı. Yutkunup, dudaklarını nemlendirdi. Parfüm kokan güzel saçların, yumuşacık tenin beğenisine sunulmasına daha fazla direnemeyecekti. Çok utansa da, Sigmund'un kulağının biraz aşağısına ufak bir öpücük bıraktı ve dudaklarını oradan çekmeden öylece bekledi.
Lambri oğlandaki tavırları incelemeye bile gerek görmemişti, hoş pek ilgili, öyle her gördüğü insanı önemseyen, özellikle ergen gençlerin ruhsal değişimlerine anne şefkatiyle yaklaşan ilgili bir öğretmen falan değildi. Hatta ufak çocuklara bazı zamanlar çok sinir olabiliyordu. Tabi kendi ayaklarıyla yanına ufak cilvelerle gelmedikleri sürece. Gerçi öyle herkesle düşüp kalkan biri de değildi, bir tek Aurelio ile devamlı bir ilişkisi olmuştu, ondan ayrıldıktan sonra boşalan yeri doldurmak isteyen bir kaç sarışın oğlan gelmişti ama onlarla da olmamıştı. Bir de kendisinin baştan çıkarıp, sonra da bir daha dönüp yüzüne bakmadığı bir ufaklık vardı. Durup bir an adını düşündü "Ra ile başladığına eminim" dedi ve umursamaz bir ifadeyle omuz silkip gözlerini devirdi. Neyse neydi ya, zaten çocuğunda pek umrunda değildi ki bir daha ortalıkta bile görünmemişti.
Nils ise durumdan biraz işkillenmişti, çevre civarda bu aksanı kullanan, saçları mavi olan çok az insan vardı. Gözlerini şeytanca bir ifadeyle kısıp, ince uzun parmakları çenesini kavradı. Sanki büyük bir dedektiflik olayını çözülüyordu ya... Önce sahneden aşağıya indi ve kuytu bir köşeye geçti. Genelde göze fazla batmayacak şekilde yerleri tercih ederdi. "Kimmiş bu benzediğim kişi?" dedi çelişkili bir sırıtmayla. Sanki gözlerine baktığınızda çok kötü düşünceleri olan biri gibi duruyordu, ama yüzüne o an verdiği ifade ve dudaklarının bükülmesi ise dünyanına en tatlı insanıymış gibi latif bir etki bırakıyordu.
Gülümseyişindeki tatlılığın ve tabiki baştan çıkarıcılığın Aurelio üzerindeki etkisi tartışmasız çok büyüktü. O kıvrılan pespembe dudaklara karşı koymak o kadar zor oluyordu ki kimi zaman. Ufak kıskançlık krizlerini dile getirmekten de çekiniyordu, bunların hem Nikki'yi sıkacağından, hem de kendisinden uzaklaştıracağından çok korkuyordu. Her insan böyle aşırı şeylerden hoşlanmayabilirdi sonuçta. Sarı saçlarını onun ince parmaklarına dolanırken görmek çok güzel, heyecan verici bir histi. Sözleriyle aklına hücum eden ahlaksızca fikirler bir an yüzüne kışkırtıcı bir ifadeyle yayılmıştı ve herhangi bir şey söylemeyi bile akıl edememiş, sadece gözleri buraya ilk geldikleri dakikadan beri bastırmaya çalıştığı arzuyu iyice hissedercesine alev alev olmuştu. Nikki'nin buklelerine değen öpücüğüne sahip olmak içi yavaşça bedeni ona doğru eğilecekti ki, ufaklığın zamanlaması müthişti. Sanki yıllardır ona el sürmesine büyük bir engel varmış da, o şu ana özel kalkmış gibi özlemle öpücüğüne karşılık verdi. Kollarını çocuğun incecik bedenine dolamış, hem buna karşı koyup onu utandırmamak için bırakmayı düşünüyor, hem de son bir öpücük bahanesiyle ayrılmayı geciktirmeye çalışıyordu. En nihayetinde dudakları ayrıldığında hissettiği arzu sadece bir nebze söndüğünden daha fazlasına kendisi de cesaret edememiş sadece karnında gezinen parmakları yavaşça göğüslerine çıkmış, öpücükleri de ufak ufak yanaklarını nemlendirmeye başlamıştı. "Gördüm sanırım" diye muzurca konuştu. Tatlı şımarıklığıyla üzerine doğru gelmesiyle gözlerini inatla açmayıp muzurlukları fazlalaşsın diye baygın biri gibi mırıldanarak "Hayııır, baygınım ben şu an, yok ölümdüm doğru" Yavaşça gafı üzerine dil çıkarıp gözlerini sımsıkı yumdu ve öpücüklerin tadını çıkardı. | |
| | | Britannia Foxworth Öğrenci/Dayshire Koleji
Mesaj Sayısı : 777 Kayıt tarihi : 22/10/09 Yaş : 30 Nerden : İngiltereXP
| Konu: Geri: Konser C.tesi Mayıs 15, 2010 10:23 pm | |
| Saatlerdir açık duran pencereye doğru yürüyerek dışarıya baktı. En tepeye boşalmak üzereymiş gibi görünen bir kum satiyle, afişteki fontun aynısıyla yazılmış ''Bir ay kaldı'' yazısını gösteren dijital bir geri sayım sayacı yerleştirilmişti.Meydana astırdıkları devasa posterler ve oyunun oldukça çarpıcı görünen ilk ve tek trailerını sergileyen göz alıcı ekran buradan bile oldukça net görünüyordu. Çıkış günün yaklaşmasıyla beraber sabırsızlıkları artan coşkulu kalabık işte tam da bu noktaya yığılmıştı, önemli televizyon kanallarından gelen haber ekipleri tüm bu curcunayı iyicene görkemli kılmaktaydı. Omuzunun üzerinden, en köşede, karanlık bir noktada kalan bilgisayar masasına 'hanım' bir oturuşla yerleşmiş, büyük kağıt bardağından kahvesini yudumlayan arkadaşına döndü ''Vinnie, şu kalabalığı bir görmelisin insanlar sokak partisi varmışçasına meydana yığılmışlar. Büyük kanalların hepsi daha şimdiden sayacın altından ve fuar binasının önünden canlı yayın yapıyorlar. Oyunumuzun ses getireceğinden şüphem yoktu ama Playstation dan hatta Devlet Başkanı ndan daha popüler olacağımızı hiç tahmin etmemiştim. Senin oğlan da pek bir tuttu, projenin web sitesinde yayınladığımız ankette şimdilik önde gidiyor. İyi işti, seslendirmesini de sen yaparsın artık.'' Vincent gülümsedi ''Saol Leon, aslında O nu Dayshire daki sanat galerisinde gördüğüm birinden modelledim , oğlanın yüzünün kafamdaki fotoğrafa olan benzerliği heyecan vericiydi. Ayrıca açıkçası bu kadar tutacağını tahmin etmemiştim küçük kızlarla öğrenci çocuklardan başka kimse sevmez diye endişe ediyordum, popüleritesi benim için de sürpriz oldu. Ah bu arada, Leon, kendini bu sevgi gösterilerine fazla kaptırma olur mu, işin asıl zor kısmı cumartesi günkü fuardan sonra başlıyor ikincisi insnaların bu projeden beklentileri çok yüksek o yüzden biz işimizi ne kadar iyi yaparsak yapalım 'daha iyisi olabilirdi' diyecekler buna da hazırlıklı olmak lazım. '' simsiyah saçları iyicene karışmıştı ve bu haliyle çok sevimli görünüyordu. Leon duvara yaslı duran sandaliyeyi alarak Vincent ın karşısına çekti ve rahat bir o kadar da düzgün bir şekilde oturdu. Kendisine çok fazla güvendiği için projesinin mükemmel olacağı konusunda en ufak bir şüphesi bile yoktu ha fuardan sonrası hakkındaki endişelerine katılmamak elde değildi, o gün verecekleri önemli ayrıntılar heyecanlı kalabalığı bir süre oyalayacak, etkisi geçtikten sonra onları bilgiye daha da aç bir hale getirecekti ama bu sorun da pek değer taşımayan ufak verileri paylaşarak aşılabilirdi. Şimdi bu mesele üzerine tartışmak istemiyordu, konuyu konuşmak istemediğini ilan edercesine es geçerek tekrar karaktere getirdi, arkadaşının bu tepki üzerine meseleyi daha fazla eşelemeyeceğinden emindi '' Kim bu model? Adı sanı ne? Telefon numarasını versene şununla bir konuşayım, belki standımızda boy göstermeyi kabul eder de Final Fantasy maketlerinin önünde toplanmış orta yaşlı sapıkları kendimize çekeriz.'' Nitekim öyle de oldu Vincent gözlerini devirmekle yetinerek, Leon un sözlerine cevap verdi sadece '' Bilmiyorum Leon, sadece önünde durduğu eseri bahane ederek bir kare fotoğrafını çekebildim, biliyorsun o yaştaki çocukların çevresinde dolanmak pek akıl karı değil. Hem ben O nu standa seks objesi olarak dikmekten çok seslendirme sanatçısı olarak düşünmüştüm.'' Leon, Vincent ın söylediklerini ciddiye alışı üzerie sırıttı '' Hah, sana O modeli bulacağım.'' Bu sırada telefonu çalmaya başlamıştı, elini atıp kimin aradığına baktı lüzumsuz biri örneğin yakın ilişkilerini kullanarak röportaj almaya çalışan bir gazeteciyse açmayı düşünmüyordu. Ekrandaki ismin kız arkadaşına ait olmasıyla keyfi yerine gelmişti, bu bahaneyle onu iş çıkışı bir yerlere götürmeyi teklif edebilirdi. Kızın ufak kardeşi için arıyor olduğu aklının ucundan bile geçmemişti ki ''Merhaba Valerie.''
''Harika olur. Nasıl insanlar olduklarını çok merak ediyorum.'' Aslında Nikola nın tercihlerine çok güveniyordu, hayatı onun için boğucu, çekilmez bir hale getirmek te hiç istemezdi ama işte en sevdiği insan söz konusu olduğunda aklındaki ufacık şüpheleri de gidermeden duramıyordu. Çocuğun bedeninin yakınlığıyla şehvet hissi tüm vücuduna dalga dalga yayılıyordu, 'burada olmaz,burada olmaz' diye düşündü, O nun ufak, kırılgan bedenini kendisininkinden uzaklaştırmak istemediği için hislerini ancak bu şekilde bir nebze bastırabiliyordu, keşke şu kalp atışlarına da bir el atabilseydi, ritmin açık bir şekilde değiştiğini Nikola da kolayca farkedebileceği için çok utanmıştı. ''Zaten ben de böyle düşündüğüm için sen birden ilişkimizin sonu hakkında konuşmaya başlayınca...neyse en iyisi artık böyle şeylerden konuşmayalım. İkimizde birbirimizi deli gibi seviyoruz, her şey yolunda gidiyor.'' Oğlanın geniş alnına ufakbir öpücük kondurdu '' Korkma Nikola sen benim herşeyimsin, bir şeyler ters gitse bile senin için herkesi karşıma alabilirim anlıyormusun, sakın korkma sadece sırtını bana yasla.'' Şu anda keyfi tekrardan yerine gelmiş gibi görünüyordu, konser ve arkadaşlarla tanışma faslı sonrası için kafasında küçük masum planlar kurmaya başladığından dudakları nedensiz bir gülümsemeyle yayılmıştı. Başını büyük bir rahatlama hissiyle yana yatırarak ''Bu gün içinde duyduğum en güzel şey Nikola.'' dedi öpücüğün ardından serileşen nefesini, Nikola nın kulağına bırakarak.
''Merhaba efendim'' Ufak tefek sarışın çocukla, mavi saçlı gencin sahneden inmelerini bekledikten sonra merakla o yöne doğru meyleden en yakın arkadaşının bayaa ilerisinde durmuş, gözlerinde bir miktar hüzün, bir miktar da hayranlık dudaklarında buruk bir gülümsemeyle Lambri nin yüzüne bakıyordu, tanıştıkları günden beri bir kez bile olsun aklından çıkaramadığı yüzüne...O gece adam için bir tatmin aracından fazlasını ifade etmediğini anlaması fazla uzun sürmemişti, yine de kızgın değildi. Lambri nin kendisini bir daha görmek isteyeceğini sanmadığı için şu ana kadar karşısına çıkmamıştı, aslında bu gece karşılaşmış olmak bile her ne kadar çok hoşuna gitse de pek memnun olduğu bir durum değildi, platonik aşkının yanına gitmeyi de düşünmüyordu ama sonra aynı sahnede bulunup ta bir selam bile vermemenin daha büyük sorunlara yol açabileceğini düşünmüştü...
Autumn, hiç düşünmeden Nils i takip etti. Şu uzun boylu, korkunç adamdan bir kez daha azar işitmek istemiyordu. Ters tavırları üzerine çok bozulmuştu zaten, 'Heaven ın buralarda olmadığına şükretsin' diye düşünüyordu. Sahneden indikten sonra başını kaldırarak gencin yüzüne tekrardan dikkatle baktı, sevgilisinin çok daha güzel bir erkek olduğu aşikardı ama bayaa da benziyorlardı işte. İkinci bir azar işitmekten korkarak konuşmaya başladı '' Heaven diye biri, aynı senin gibi mavi saçları var.'' Herhalde, Heaven gibi çok popüler ve tapılası derecede güzel bir adama benzemek oldukça işine geliyor olmalıydı, peşinde dolaşan bir sürü kız, erkek falan...
Aslında sahiplenilmek oldukça hoşuna giden bir şeydi, herhalde Aurelio nun kıskançlık krizleri çocuğu bayaa bir heyecnalandırırdı. Hem kendisinin de kıskançlık konusunda sicili bir hayli kabarık olduğu için itiraz etmeye de pek hakkı yoktu hani. Nikki uzunca bir süre boyunca Aurelio nun öpücüğüne eşlik etti. Öpücük sona erdiğinde tutkunun da etkisiyle nefes nefese kalmıştı. Açık renkli bakışlarını aşağıya indirdi, dudakları hala şehvetle titriyordu, bu titreme daha sonra tüm uzuvlarına yayıldı. Eğer daha fazlasını istiyorsa hemen şimdi burada ona verebilirdi, bedeni dokunuşlarına aç bir vaziyette bekliyordu. Mantığı gerektiği kadar iyi işlemiyordu artık, yarı yarıya kendinden geçmişti. İnce uzun parmaklarını göğsünde hissedip, muhteşem öpücüklerini memnuniyetle kabul ederken bir yandan da kendisine çeki düzen vermeye çalışıyordu Romeo şu halini görseydi Aurelio ya dönüp ''Kendisini, kucağıına atmak için deliriyor'' falan derdi herhalde ''Mmm, Nihayet!''. Aurelio nun üzerine uzanıp minik burnunu, tatlı yanaklarını O nun eşsiz yüzüne sürtmeye başladı ''Hmm öyle mi, ben sizi nasıl dirilteceğimi iyi biliyorum ama'' belini doğrultup şöyle bir silkindi sonra narin parmaklarını fazla sert olmamaya gayret ederek Aurelio nun karın boşluğuna gıdıklama niyetiyle indirmeye başladı. | |
| | | Aurelio du Pré
Mesaj Sayısı : 494 Kayıt tarihi : 19/02/10 Yaş : 34 Nerden : Nikki nerede ben orada
| Konu: Geri: Konser Paz Mayıs 16, 2010 9:15 pm | |
| Liberty'i bir köşeye çekip, Leon'un telefonu açmasını bekledi. Ona olan kızgınlığı da yavaş yavaş azalmış, sakin ve sinirli olmadan konuşmak üzere kendini toparlamıştı. Şimdi, Leon'a da haksızlık etmek istemiyordu. Ufaklıktan herhangi bir bilgi alamadığına göre, nazikçe davet etmek en doğrusuydu. Kalkıp adamı ortada bir şey yokken azarladıktan sonra eline de bir şey geçmeyecekti ya. Telefonu açtığında, güzel sesini duymak tüm olayı bir kaç saniyeliğine unutturmuş, yanakları belli belirsiz pembeleşmişti. Valerie gibi mantığı ağır basan bir kızda böyle şeyler görmek oldukça ilginçti. Sırtını geniş kolona dayayarak, bir elini de Liberty'nin omzuna yerleştirip telefonun açıldığını ima edercesine göz kırptı. Sesi gayet normal, biraz neşeli hatta bir nebzede aşk dolu çıkıyordu "Merhaba Leon. Umarım yanlış bir zamanda aramadım. Liberty yanımda, bizim üniversitede konserleri varmış. Senin gelip gelemeyeceğini merak ettik. Müsait misin?" Flavius ise kızın yüzündeki renk değişiminden Leon sersemiyle konuştuğunu anlayıp kaşlarını yavaşça çattı. Kardeşinin mızmızlığı yetmiyormuş gibi birde paşa edalarındaki Leon'un nazlandırıyordu ya...
Autumn'ı postaladığına göre şu görev listesini son bir kez gözden geçirip, etrafta eksik bir şeyler var mı yok mu diye kontrol etse fena olmazdı. Sadece Nikki ortalıkta görünmüyordu, onun haricinde pek kayıp insanın olmadığından emin olmak istiyordu. En nihayetinde birinin yeri belliydi, çok gerekirse bir öğrenciyi yollayıp çağırtabilirdi, ama başka bir eksik çıkarsa işler iyi gitmeyebilirdi de. Listeyi gözden geçirirken, sahnedeki sanldalyelerden birine oturmuş, dudaklarını büzmüş okuyordu. Duyduğu sesin hem biraz tanıdık oluşu, hem de kime ait oluşunu çıkaramaması üzerine herhangi bir karşılık vermeden önce kim olduğunu görmek için başını çevirdi. Bu yüzü elbetteki unutması mümkün değildi, ancak karşısında da beklemiyordu. Bunca zaman sonra karşısına niçin çıktığını düşünmüştü de... Ya herkesin içinde bağırıp çağırıp Porfesörlük imajını zedeleyecek, ya da en sonunda dayanamayıp kendisini belli etmek içi bir harekette bulunacaktı. Ama, neden şimdi? İster istemez ufak bir endişe duymuştu. Ancak bu çok kısa sürdü, Lambri gibi bir dehaya öğretmenlik yapacak okul mu yoktu sanki? "Merhaba?" Kaşları yavaşça havaya kalkarak herhangi bir tepki göstermeksizin kozunu nasıl oynayacağını bekledi. Sadece merhaba demek istiyorsa bir sorun yoktu tabiki. Kendisine aşık olduğunu da düşünmüyordu, büyük ihtimal yedikleri haltta Lambri'yi suçlayıp, acılarını gün yüzüne çıkarak mutlu olmayı falan umuyor olabilirdi...
"Bir kaçını tanıyor olabilirsin, Caine'i biliyorsun sanırım. Sadece diğerleri yabancı." Nikola gibi bir çocuk hemen hemen herkesle arkadaş olma potansiyeline sahip olabilirdi. Ancak öyle sosyal bir ortam kurup, onlara ayak uydurmaktan da yorulup sıkılacağı için bir kaç arkadaş sohbet etmek için yetiyordu. Tüm enerjisini Sigmund'a harcamayı tercih ederdi. Sözlerini dinlerken usulca gülümsedi. İçindeki heyecan ve utanç yavaş yavaş ufak bir coşkuya ve arzuya dönüşüyordu. Bembeyaz boynu ve gece kadar siyah, parlak saçları öyle baştan çıkarıcıydı ki... Sigmund'un omzunun üstünde yavaşça etrafı kolaçan etti, yakınlarda biri var mı diye. Daha sonra ufak, kar beyazı elini adamın yakasından ceketinin içine sokup hızla atan kalbinin üstüne dayadı ve gülümsedi. Onu böyle heyecanlandırmak öyle hoşuna gidiyordu ki. Ufak burnu arada adamın boynuna ve kulağına yavaş yavaş sürünüyor, parfümünü büüyk bir aşkla içine çekiyordu. Onun ılık ve heyecanlı nefesini işittiğinde dudaklarını tekrar dayayıp nemli dudaklarıyla ufak öpücükler bırakmaya başladı. Parmakları heyecanla gömleğini sıkıca tutmuş, nasıl da kendisine hükmedemediğini anlatırcasına çekiştiriyordu.
Nils'in kaşları Heaven ismini duyunca büyük bir şaşkınlıkla havaya dikildi, bir çakal gibi sırıttı. Sevgili abisiyle uzun zamandır görüşmediği için zevklerinin de değiştiğinden şu an haberdar oluyordu. Ya da sadece fesatça da düşünüyor olabilirdi. "Heaven mı? Ah, onu nereden tanıyorsun?" demekle yetindi. Eğer ağzından bir kaç ipucu kaçırırsa çok memnun olacaktı. Bu ufak, şirin şeyin Heaven ile olan bağı nedense ilgisini çekmişti. Düşünceli bir biçimde, örgüden yeni kurtulmuş, dalga tutan saçlarından bir tutamı flört eden bir kız profilinde parmağına dolayıp durdu.
Kollarını sıkıca sardığı bedenden ayrılmak çok zoruna gitmişti. Dudakları sevgilisinin nemli dudaklarıyla buluşmuş, doyasıya öperken o kadar mutluydu ki. Ilık ve enfes nefesinin sıcaklığından mahrum kalmak sanki tüm güvencesinden edilmiş gibi moralini bozuyordu. Hala gözleri, bir fırsat kollayıp Nikkinin dudaklarını öpmek için pusuda bekliyordu. Derin derin soluyuşu şehvetle kırılan dudakları bile fazlasıyla tahrik ediciydi. Daha fazlasını değil, şu an hepsini istiyordu hem de karşı koymakta oldukça zorlandığı bir arzuyla. Ancak bir defa ona dokunmaya başlarsa bunu durduramayacak ve konseri bile umursamayacak hale gelecekti. Herhalde, Romeo'nun o sinir bozucu sesini duysa, Nikki'nin o halini gördüğüne şahit olsa Nikki o görmekten memnun olacağı kıskançlık krizine en yakından şahit olurdu. Yumuşak çimenlerin üzerinde, yanı başındaki Nikki'sine karşı koymaya çalışıp, muzurluk yaparken üstüne abanmasıyla büyük bir heyecan hissetmiş, yüzünü kızartacak kadar şehvet dolu hayallere kapılmıştı bile. Parmakları aşağı bölgelere doğru inerken heyecanı da ilerlediği ölçüde artmaya başlamıştı. Gözlerinin kapalı oluşunu verdiği cesaretle Nikki'yi istediği şekilde düşleyebiliyordu ve bunun bedelini de kasıklarında tüm vakit direnmesine rağmen hissettiği sertleşme ile ödüyordu. Mantığı ise Nikki'nin muzurluğu daha ilerletmesinden korkarken, bedeni bildiğini okumaya devam ediyor, gözlerini açmayı redderek ne yapacağını sonuna kadar bekliyordu. | |
| | | Britannia Foxworth Öğrenci/Dayshire Koleji
Mesaj Sayısı : 777 Kayıt tarihi : 22/10/09 Yaş : 30 Nerden : İngiltereXP
| Konu: Geri: Konser Ptsi Mayıs 17, 2010 11:49 am | |
| ''Ah Liberty mi?...Pekala Valerie, hemen şimdi çıkıyorum.'' küçük kardeşinden bahsederken yüzü öyle bir ifade almıştı ki, Vincent bir şeylerin ters gittiğini sanarak tek kaşını merakla havaya kaldırmıştı. Bir de ona durumu açıklamakla yükümlü hisseden Leon, derin bir of çekti ''Bir şey yok Vincent ufaklığın konseri mi ne varmış. Valerie yi nasıl eliyle koymuş gibi bulduysa artık! Tesadüfün bu kadarı! Kız arkadaşıma da O eziğin erkek kardeşim olduğunu öğrendi ya... '' Şu ana kadar üvey kardeşinin akademik takvimini takip etme gereği hissetmemişti, eğer illa yapılması gerekiyorsa sıra kendisine gelene kadar babası, bücürün öz annesi falan filan vardı. Zaten işin içinde Valerie olmasa şuradan şurayada kımıldamazdı, çok zorda kalırsa Vincent ı postalardı ikisinin arası pek bir iyiydi hatta elinden gelse Liberty i o sıska kollarından birinden yakaladığı gibi iş arkadaşına teslim ederdi. ''Leon! Babasının sevgili oğlu olarak dünyaya gelmen tamamen tamamen şans, karton kutuya konup sokağa atılmış kedi yavrusu durumuna düşen Alyssa yla ikiniz de olabilirdiniz. Öyle bir durumda, babanın evine döndüğün zaman şımarık kardeşlerin sana şimdi Liberty e yaptıklarının aynısını yapsa nasıl hissederdin? Çocuğun ruh halini anlamaya çalışmak zorundasın. Tamam, sana onu sev demiyorum ama en azından birazcık iyi davransan . Büyüyünce benim gibi olmasını istemezsin herahde?''
Raylynn kibarca gülümsemeyi sürdürüyordu, varlığının adamı şüphelendirdiğinin de farkındaydı keşke sadece 'merhaba' demeye geldiğini belli edecek bir şey yapabilseydi. Ne yazık ki şu anda söyleyecek bir şey bile bulamayacak kadar karışmış durumdaydı, ince yapılı bedeni dimdik dursada titreyen elleri tedirginliğini ele veriyordu. Kendini garipsedi. Geveze biri olmasa da çekingen de değildi hayatının hiç bir döneminde biriyle sohbet ederken zorlandığını anımsamıyordu. Her zaman kusursuz aksanıyla, kendisine güvenli bir biçimde karşısındakinin gözünün içine bakarak konuşurdu, öğretmenleri O nu ''Çekici ve etkileyici, tam bir küçük beyefendi'' diye tanımlarlardı. Hepsinin sevgisini kazanmıştı, hakkında kötü bir şey söyleyen tek birini bile bulamazdınız. Dayshire Koleji nin en iyi öğrencilerindendi, yüksek notları, yarışmalarda aldığı iyi dereceler bir yana davranışları diğerlerine örnek gösterilebilecek nitelikteydi. Dayshire gibi prestijli bir okuldan söz edildiğinde aklınıza gelecek iilk öğrenci tipiydi Raylynn. Asla her gördüğüne verecek tipte biri değildi, Lambri ye gerçekten aşık olduğu için kendisine dokunmasına izin vermişti. Olanlardan dolayı da ne kendisini ne de adamı suçluyordu. Çocuğa göre olup biten tamamen bir yanlış anlamadan ibaretti. '' Yorgun görünüyorsunuz...''
''Hmm, demek Cain le takılıyorsun. Ben onu kütüphaneci sanıyordum.'' Şu Cain, Romeo nun eşi değil miydi? Tabii ki Sigmund Nikola nın onunla vakit geçirmesine mani olacak değildi ama 'Romeo' denen ruh hastasıyla ufacık bir alakasının bile olması rahatsızlık veriyordu. Genç adamın Nikki ye karşı bir saplantısı olduğunun farkında olsa da en düşük olasıklara karşı bile önlem almalıydı. Bu sebeple kendi eşine, Romeo denen adamı gördüğü vakit oradan uzaklaşmasını tembihlemeyi aklının bir köşesine yazdı. Nikola nın, kalbinin üzerine doğru kaydırdığı küçük elleri Sigmund heyecanlandırmakla beraber utandırdı da, biricik eşi sonunda ne kadar arzulandığını keşfetmişti işte. Sigmund da kendininkileri onun ensesine yerleştirerek ovalamaya başladı, elini altında hissettiği incecik beyaz tenini öylesine istiyordu ki...Bu böyle devam etmez diye düşündü, belli ki aralarında oluşan cinsel gerilim dinmeyecekti, bir miktar ileri gidecekleri belliydi. O yüzden çenesini omuzundan çekmeden ensesinde ki elini yavaşça bileğine doğru indirdi, kulağına ''Benimle gel'' diye fısıldayarak ayağa kalktı.
Gencin yüzündeki şu sinsi sırıtıştan hiç te haz etmemişti. Heaven la ilgili sorusuna cevap vermeden önce bir süre duraksayıp, yüzüne tuhaf tuhaf baktı. Tereddüt ediyormuş gibi gözükmüyordu '' Annemle tanışıyorlarmış, O nun ricası üzerine beni himayesine aldı.'' Biraz şaşkın olabilirdi ama sevgili olduklarını herkese söyleyecek kadar da aptal değildi. Heaven ın bundan fazla hoşlanmayacağını biliyordu. Bu hoşnutsuzluktan da kesinlikle kullanıldığı gibi bir sonuç çıkarmamıştı. Heaven çok önemli biriydi, peşinde bir sürü fanı vardı, hatta belki menajeri bir sevgili edinmesini yasaklamıştı, aykırı bir çifttiler zaten bu şartlar altında kalkıp durumlarını herkese ilan ederlerse şüphesiz ki Heaven ın kariyeri mahvolurdu. Zekice davranıp sessiz sedasız aşk yaşamaları ise birbirlerine olan sevgilerini azaltmayacaktı nasılsa, herkesin bilmesine ne gerek vardı ki. Zamanı geldiğinde, söylenmesi gerekiyorsa söylenirdi. ''Sen O nu nereden tanıyorsun?''
Nikki mantığı ise şu anda tamamen devreden çıkmıştı, yüzündeki ifadeden de anlaşılacağı üzere okul müdürü gelip şu halini görse bile hiç umurunda değildi tıpkı Romeo nun söyleyeceği gibi kendisini sevgilisinin kollarına atmak için yanıp tutuşuyordu. Aurelio nun karnı üzerinde oynadığı çocukça oyuna son verdi, eğer O nu istiyorsa harekete geçmeliydi. Oturduğu yerden daha aşağılara doğru kaydı, Aurelio nun da kendisini arzuladığından emin olmuştu. Kalçaları yeni yerleştiği bölgede ağır ağır kımıldanırken, gencin gömleğini her iki yakasından da kavrayarak tüm gücüyle çekip açtı ''Aurelio, çok istiyorum lütfen beni geri çevirme. '' Küçük yüzü, O nunkinin hemen dibine girmişti. Minik ıslak dilini, arsız bir kedi misali dudaklarının üzerine değdirip ger içekerek partnerini daha da kışkırtmayı planlayan ufak bir tutku oyununa başladı.
| |
| | | Aurelio du Pré
Mesaj Sayısı : 494 Kayıt tarihi : 19/02/10 Yaş : 34 Nerden : Nikki nerede ben orada
| Konu: Geri: Konser Ptsi Mayıs 17, 2010 9:26 pm | |
| Leon'un ifadelerinden konser hakkında bir bilgisi olmadığını sezmişti nedense. Bundan da gayet memnundu, Flavius'un aşık olduğu adamla alay etmesine dayanamıyordu. Böyle ufak bir meseleyi büyütüp büyütüp, zaten sözcükler üzerinde büyük bir hakimiyeti sahip oluşundan sonuna dek faydalanıp adamın işe yaramaz biri olduğunu kafasına kakmasından kurtulacaktı. Hem de şu ufak kardeşin üzülme durumu da ortadan kalkacaktı. Telefonu nazik ama kendinden emin bir şekilde kapatıp Flavius'a göz dağı verdikten sonra, tatlı bir ifadeyle de Liberty'e döndü ve yavaşça dizlerini kırıp eğilerek "Abinin sanırım konserden haberi yokmuş, ama en kısa sürede burada olacaktır." Açık renk bakışları çocuğun sevimli yüzüne odaklanmış, onda Leon'a benzer bir şeyler, mimik ya da o muhteşem hatların ufak tefek bir kopyasını arıyordu. Düzgün dişlerini göstererek gülümsedi "Hangi enstrümanı çalıyorsun?"
Ne tavırlarında ne de tepkilerinde herhangi bir his belirtisi olmadan çocuğu uzun uzun inceledi. Raylynn'in profesörler arasındaki saygın öğrenci imajından elbetteki haberi vardı. Bazılarını ilgiyle dinliyor; çoğu zaman da gülümsüyordu. Sandalyesinde geriye yaslanıp yavaşça bacak bacak üstüne atıp, elindeki listeyi yana bıraktı. Şu ana kadar herhangi bir şey söylememişti. Dik duruşunun bile ardında o olaydan sonra vermek istediği bir mesaj olduğunu düşünmüştü. Ellerinin titremesine bakarak sözlerini dinledi. "Bu konserin iyi geçmesi için epey uğraşıyoruz." Ardından yavaşça ayağa kalkıp bir kaç adım atarak çocuğa yaklaştı. "Bir görevin var mı? Varsa sahne korkusuna kapılmış olabilirsin, ellerinin titrediği gözümden kaçmadı" Konsere devam edip edemeyeceğini merak etmişti.
Ufak burnunu adamın güzel boynuna sürterken bir yandan da konuşuyordu. "Arada sırada, iyi bir çocuk, yaşı benden büyük ama benzeşiyoruz. Kütüphaneye gittiğimde bana epey yardımcı olmuştu. İşi olmadığı zamanlar sohbet ediyoruz" Caine'in evli olduğunu biliyordu, ancak Romeo'yu daha önce hiç görmemişti. Zaten Caine'in de Romeo ile Nikola'nın karşılaşmaması için elinden geleni yapacağı bir gerçekti. Romeo'ya güvenmediğinden kesinlikle değildi, sadece adamın Nikki'ye karşı olan zaafını bildiğinden onu andıran birini gördüğü vakit Nikola'yı ürkütmesinden korkuyordu. Romeo'nun içinde bulunduğu durumdan dolayı kimseyi suçlamıyordu ama tedbir almakta da bir zarar görmüyordu. Bunu Romeo ve Nikola hissetmediği sürece de sorun yoktu. Nikola ise, her ne kadar ilişkiler konusunda ve şu heryerde kol gezen sapıklarla karşılaşmak konusunda epey cahil de olsa, hisleri epey kuvvetli olduğundan Romeo'da olurda bir şeyler sezerse hemen uzaklaşırdı. Hareketlerinin ya da duruşunun da onun ilgisini çekmesi çok zor olurdu, zaten kendi eşini bile baştan çıkartma konusunda utanıp sıkılırken Romeo gibi bir adam kendisinin varlığını bile sezmezdi ya. Ufak tefek, fakat etkili öpücükleri devam ederken Sigmun'un fısıltısıyla içinde sabırsızca kıpırdanan hisler iyice açığı çıkmış, büyük bir itaatle ve hatta sabırsızlıkla ayağa kalkmıştı. Onu baştan çıkarmaya uğraşmasa da bakışlarındaki istek beden dilini öyle bir yansımıştı ki, yabancı birinin bile durup bir süre bu kışkırtıcı halini izlemesi oldukça olasıydı.
Sözleri üzerine durup acaba bu himaye neleri kapsıyor diye açık verecek mi diye inceledi. Herhangi bir belirti olmamasıyla bu sefer kendisi durup tuhaf tuhaf bakıp düşündü. Heaven ne diye bir öğrenciyi himayesine alacaktı ki? Öyle lise talebelerine burs verip, canım cicim olaylarına bulaşıp eğitime verdiği desteği her fırsatta dile getirecek kadar umursayan bir tip değildi. Acaba annesi kimdi, yoksa o muydu Heaven'ın dostu? Ah, belki de fazlasıyla saçmalıyordu. Son sorusu üzerineyse saçlarını eliyle toplayıp sıcaktan bunaldığını belli edercesine sağ omzundan aşağı saldı. "Abim"
Aurelio ise Nikki'nin ufak ve dolgun kalçalarını hissedince gözlerini heyecan ve tabi ki merakla açtı. Tüm bedenine ılık ılık yayılan şehvet duygusu tıpkı Nikkiye yaptığı gibi kendisinin de mantığını devre dışı bırakıyordu. Bedenin ve rüzgarla dağılan saçlarının salınışı bile birer arzu kaynağı olmaya başlamıştı. Söylediklerini dinlerken gözleri dudaklarına ve Nikki'nin gözlerine kilitlenmiş, yaklaşan yüzüne uzanıp ufak öpücüklerle özlemini dile getirmeye çalışıyordu, gömleğii açmasıyla ufak bir kıkırtı döküldü dudaklarından. Aurelio da en az onun kadar istekli olduğu için reddedemeyeceği bir gerçekti. "Tamam ama kuytu bir yere gidelim, okula malzeme olmak istemeyiz. Belki bir çift meraklı göz bizi izliyordur"(lol) Yavaşça sırıtarak sevgilisinin tutku oyununa ayak uydurup, onun minik diline dokunmak için çabaladı. Daha fazla ufak oyunlarla geçiştiremeyeceği için yavaşça Nikki'nin bedenini sarmalayıp ayağa kalktı. Yavaşça alt dudağını ısırıp etrafa bakındı, okulun içine girmeye kalkarlarsa epey vakit kaybederlerdi, en iyisi şu an için kullaımdan kalkmış olan bahçe işlerine ayrılmış yere gidip biraz oynaşmaktı. Hem oraya uğrayan da olmazdı ya. Nikki'nin elinden nazikçe tutup çekti "Haydi acele et Nikki, fazla vaktimi yok" | |
| | | Britannia Foxworth Öğrenci/Dayshire Koleji
Mesaj Sayısı : 777 Kayıt tarihi : 22/10/09 Yaş : 30 Nerden : İngiltereXP
| Konu: Geri: Konser Salı Mayıs 18, 2010 1:15 pm | |
| Oğlan dış görünüş açısından ailesinin geri kalanına pek benzemezdi,yüzünde Leon u anımsatan bir büyük lacivert gözleri vardı, bunundışında her ikisi de ince bir çeneye, zarif küçük bir burna ve dolgun dudaklara sahipti fakat Leon unkiler daha bir olguncana olduğu için öyle çok ta benzemiyorlardı ''Anlıyorum, size çok teşekkür ederim.''dedi kibarca gülümseyerek. Hakkını vermek gerek abisi Liberty e hiçdokunmazdı, biri bir şey yaptığında O nu korumaya da kalkışmazdı ama şugüne kadar asla canını yakmamıştı. Yine de oğlan, O nun konsere gelmeye çok heves ettiğini zannetmiyordu muhtemelen kızı kırmamak için boş vaktini bu etkinliğe heba etmişti. Dönüp bir kaç saniye boyunca, kendisinden bir miktar uzakta hiç bir şey söylemeden duran Cecilia yı seyretti kim bilir Leon onu görünce nasıl bir tepki verecekti gerçi kız böyle durumlarda başının çaresine bakmayı iyi bilirdi.Başını Valerie ye çevirerek enstrumanının ismini söyledi (karar veremedim XP)...O esnada Leon da performans salonunun kapısından giriş yapmıştı, üzerinde gelmeden önce yolda gördüğü lüks mağazadan satın aldığı siyah renkli bir takım vardı. Üstünkörü seçtiği bu giysinin şıklığı zevk sahibi bir beyefendi olduğunu hemen belli ediyordu, sol elinde Valerie için aldığı bir buket süslü kırmızı gül duruyordu. Yolun yarısında koluna asılan ufak Joshua yı görünce duraksadı, çocuk her zamanki çok gürültü yapıyordu ''Ah, merhaba Bay Leon sizi deli gibi özlemişim.'' ama Leon onun varlığından rahatsızlık duymamıştı, Alyssa dan çok sevdiği kuzeni pek sosyal bir şey olduğundan kolejli çocukların çoğunu tanır özellkle hafiften haylaz olanlarını severdi. Joshua nınsa tam bir eğlence kaynağı olduğunu düşünüyordu çocuğun sarı saçlarını karıştırdı, gülercesine konuştu ''Merhaba Joshua, nasılsın bakalım?'' Oğlan çok ciddi bir tavırla beyaz elini alnına yaslamıştı ''Çok mesut hissediyorum Bay Leon'' Leon aynı ciddiyetle çocuğu cılız omuzlarından kavradı, genç adam kaslı biri değildi fakat buna rağmen tuttuğu omuzlar azıcık daha sıksa kırılacakmış gibi bir his bırakıyordu, O nun boyuna denk gelecek kadar eğildi ''Bak şimdi Joshua benim bir süreliğine gitmem gerekiyor,sen beni tam burada bekle. Başka bir yere kımıldama ama.'' oğlanı geride bırakıp kedi kendine muzur bir kahkaha attı. Nihayet Valerie nin yanına vardığında erkek kardeşinin yüzüne bakma gereği bile hissetmemişti elindeki çiçekleri kıza teslim edip, dudaklarına küçük masum bir öpücük kondurdu.
Raylynn, herhangi bir tepki vermeden adamın kendisini incelemesine izin verdi. Yüzünde herhangi bir duygu belirtisi taşımasada bunu yapması hoşuna gitmiş, memnuniyeti yanaklarına tatlı bir kızarıklık olarak yansımıştı. Ağzını açıpta bir şey söylememişti çünkü şu an konuşmaya kalksa kelimelerin hepsini kesinlikle birbirine karıştırıverirdi. Şu inceleme faslı bittiğinde kontrollü bir insan olduğu için kendini az çok toparlayabilmişti. Aklını başından bu kadar çabuk almasına izin vermemeliydi. Dudaklarını güzel bir gülümsemeyle bükerek başını hafifçe sağ yanına yatırdı ''O halde size okulumuz adına teşekkür eden ilk kişi ben olayım'' Bu noktaya kadar kontrolü iyi sallamıştı ama adam ayağa kalkıp ta yakınına yaklaşınca yine heyecan basmış, kalp atışları hızlanıp düzensizleşmişti. Şehvetten ziyade tamamen masum duygulardı onu bu hale getiren, hani o yaştaki çocuklar sevdikleri insan yanlarına yaklaştığında ne diyecekleriin bilemezler de elleri ayakları birbirine dolanır ya tamamen öyle bir şey işte. Titreyen elini gözlerini kaçımak için bir bahane olarak kullanarak ''Ha?...ah evet, sanırım...beş on dakikaya kalmaz geçer.'' ellerini önünde birleştirerek gergince tuttu, adamı öpmemek, hissettiklerini itiraf etmemek için çaba harcıyordu
Kendi durumu pek umurunda değildi de, ulu orta oynaşmaya başlasalar Nikola nın akademik hayatı berbat olabilirdi .Sigmund, Nikolayı peşinden nazikçe çekerek koridora yığılmış kalabalığın arasından süzüldü. Kendiside, daha geçen sene bu okuldan mezun olduğu için ustaca ilerliyordu, bir bina bir sene içerisinde en fazla ne kadar değişebilirdi ki? Nihayet kuytuda kalan erkekler tuvaletinin kapısına ulaşınca hafifçe sırıttı, konser için toplanan kitlenin gürültüsü işitilmez olmuştu. Oldukça temiz ve derli toplu görünmesine rağmen yanlış hatırlamıyorsa burayı pek kullanan olmazdı, dolayısıyla rahatsız edileceklerini de sanmıyordu. Antika mermer lavaboların karşısına dizilmiş, dört kabini de boş olduğundan kesinlikle emin olmak için tek tek tılattıktan sonra kendisine en yakın olanının içine girip kapalı duran klozet kapağının üzerine oturdu Nikolayı da yüzü kendisine dönük olacak şekilde kucağına çıkardı. ''Daha iyi bir yer olsun isterdim ama ne yazıkki seçeneklerimiz kısıtlı, tuvalette sevişme fantazisiyle idare edeceğiz artık.'' Nikolanın ceketini yumuşak bir hareketle omuzundan alıp kabinin kenarına astıktan sonra kollarını gövdesine doladı ve zayıf bedenini bir kez daha kendisininkine yaslayarak dudaklarına tutkuyla saldırdı.
Autumn ın zaten kocaman kocaman olan gözleri iyicene irileşti, nihayet Heaven ın ailesinden biriyle tanışabilmişti. Gelgelelim neşesi kısa sürdü çünkü bir anda aklına Heaven ın onlardan pek iyi şekilde bahsetmediğini hatırlamıştı. Sırtındaki o korkunç kesiklerin bir kısmını ailesine borçlu oludğunu söylediğini hatırlıyordu, bunlar sadece görünenlerdi tabii kim bilir daha söylemediği neler vardı. Minik ellerini yuruk haline getirip güzel başını başka yöne çevirdi. Böylece, suratının ortasına patlatma isteğine bir miktar ket vurabiliyordu. Omuz silktikten sonra söylediği tek şey ''Bana ailesinden pek bahsetmez.'' oldu. Sessizlemişti...
O öpücüklerini özlemle yanaklarına kondururken Nikki arzuyla mırlıyordu, sdonra şehvetle kızarmış pürüzsüz yanakları, minicik burnu ve şekilli udaklarını onun yumuşak yüzüne sürtmeye başladı. Şekilli parmaklarını ağzına aldı tutkuyla emmeye başladı. Oyununa aldığı karşılık ise zavallı çocuğu artık iyicene kendinden geçirmişti dilleri son kez birbiriyle buluştuğunda hızla Aurelio nun dudaklarına yapıştı yercesine öptü onu. Kıkırdaması üzerineyse acaba beni istemiyor mu? Diye düşünerek biraz doğrulmuştu Aurelio nun yüzüne baktı, sürtük gibi davranarak ona rezil mi olmuştu yoksa? Bazen farkında olmadan ipin ucunu kaçırabiliyordu. Fakat Aurelio ağzını açıp ta konuşunca herşeyin yolunda gittiğine emin olmuştu ''Tamam sevgilim. Nereyi istersen oraya gidip oyanayalım. Benim için mekan farketmez'' alt dudağını ısırıp muzurca göz kırptı. Kolları arasındaki yerini çok sevmişti zaten, iyiceneAurelio nun bedenine gömülerek kendisini götüreceği yere doğru hareket etmeyi bekledi. | |
| | | Aurelio du Pré
Mesaj Sayısı : 494 Kayıt tarihi : 19/02/10 Yaş : 34 Nerden : Nikki nerede ben orada
| Konu: Geri: Konser Salı Mayıs 18, 2010 5:03 pm | |
| Valerie bakışlarını çocuğu utandırmamak için çevirip doğruldu ve o dik duruşunu takındı. Küçük kardeşlere karşı her daim bir sempatisi olmuştu. Öyle çok sıcak, canım cicim işlerini çok iyi beceren biri değildi ama kötü niyeti yoktu ve şık sürprizlerle arada oluşabilecek soğukluğu giderebilecek kadar zarifti. Zaten Leon'un kardeşi olması bile onu sevmesine yeterdi ya. Liberty'i neden daha önce hiç görmediğini ya da Leon'un ondan bahsetmediğini düşündü biraz. Abi kardeş arasındaki ufak sürtüşmeler olabilirdi durum. Küçük ve büyük arasında epey yaş farkı olunca böyle olabilirdi belki. Belki de değil, ne fark ederdi ki neyi değiştirebilirdi? Bir süre sonra Leon'un salona girişiyle yanındaki ufaklığı, Flavius'u, hatta Olivia'nın kulağının dibinde çınlayan ufak kahkahalarını bile görmez olmuştu. Yanına gelene kadar gülümseyerek bekledi. Her zamanki gibi çok şıktı. Buketi ufak ufak kızararak alıp öpücüğüne masum bir muzurlukla karşılık verdi. "Hoş geldin, çok dakiksin"
Çocuğun yüzündeki renk değişimini anlamak için öyle çok tecrübeli olmanıza gerek yoktu. Her ne kadar kendisine güvenli de dursa, içinden neler geçirdiğini tahmin edebiliyordu. Buna bir son vermeliydi artık. Kendisine zarar vermeye niyeti yoksa büyük ihtimal kendisinde bir duygu kırıntısı arıyor olmalıydı. Çok düşünceli ve karşısındakinin duygularını -Aurelionunkiler hariç- umursayan biri olmasa da, bunu bir faciaya yol açmadan en kısa yoldan kestirip atmalıydı. Artık ona karşı bir güvensizlikte beslemiyordu, kariyerini mahvetme düşüncesi aklından uçup gitmişti, zaten bunu yapsa da öyle pek de tınlamaz, pişkince gülerdi çocuğu kendi oyununda mahvedebilecek kadar korkunçlaşabilirdi ya... Her neyse, attığı bir kaç adımın onun kelimelerine bile yansıyan heyecanını gördüğünde şu duygularını tartma işinden emin olmuştu neredeyse. "Hmm, pekala eğer geçmezse ve çıkamayacağına karar verirsen haberim olsun." Ardından konserde görev alacakların listesini koltuğunun arasına sıkıştırıp sahnenin arkasına doğru bir kaç adım atarak etrafa bakındı son hazırlıklar nasıl gidiyor diye.
Sigmund'un güzel elini sıkıca tutmuş, kimseye yakalanmamak ve görünmemek için acele ederek peşine takılmıştı. Erkekler tuvaletine girdiklerinde ise yavaşça gülümsedi. Herhalde ilk defa bu tarz bir muzurluğa kalkışacaktı ve ister istemez biraz tedirgin de olmuştu. Hep fimlerde konusu geçen mevzuyu gülerek izlerken, şimdi eşiyle kendisi aynı şeyi yapıyordu. O kapıları teker teker tıklatırken, Nikola da aynada kendisine çeki düzen veriyordu. Yüzüne yansıyan o istekli hali ilk defa gördüğü için biraz utanmıştı da. Ancak halinden pek memnundu, öyleki içeride kimse olmasın diye sabırsızca dua ediyordu... Kimsenin olmadığına kanaat getirince sevgilisini takip ederek içeriye girdi ve kapıyı kilitledi. Adamın kucağına büyük bir arzuyla yerleşirken bakışları da harikulade bedenine, ardından en güzel hatlarla donatılmış baştan çıkarıcı yüzüne çevrildi. Nemli dudakları adamın ufak çenesini ve yavaş yavaş aşağı inerek gıdığını öpmeye başlamıştı. Ceektinden kurtulduğu vakit kendisini daha özgür hissediyordu. İncecik, kırılgan parmakları hemencicik harekete geçip sevgilisinin ceketini sıyırıp kenara astı. Bir yandan da neşeyle cevap veriyordu yavaşça kıpırdanıp yerine yerleşirken. "Ben yerimden gayet memnunum Sigmund." Kullandığı, Nikolaya göre biraz müstehcen sayılacak cümle çocuğun tüm savunma mekanizmasını yıkmış, muzurca bir karşılık vermesini daha olumlu kılmıştı. Kolları bedenine dolandığı vakit şehvet yine tüm bedenini ele geçirmiş, kolları adamın boynuna dolanarak dur durak bilmeden öpücüğüne baştan çıkarıcı mırıltılarla eşlik ediyordu. Zaman ilerledikçe sıkıca ona yapışmış, ellerinden bir tanesi ensesinden yukarıya çıkarak siyah saçlarını nazik ama sıkı bir biçimde tutuyordu.
Nils hala çocuğun hareketlerine bir mana yüklemekle meşguldü. İlk baştaki şu sevinme olayını gözden kaçırmamıştı. Ancak sonrasında gelen antipatik davranışlarda acaba sorularını aklına getirmişti. Ailesi hakkında Heaven himayesi altındaki bir çocukla ne diye konuşacaktı ki? Kaldı ki ağzından cımbızla laf alındığını gayet iyi bildiği sevgili abisinin tenezzül edip böyle bir çocukla içler acısı anılarını paylaşması da çok saçmaydı. Bu işte onun bahsettiğinden daha fazlası olduğuna adı gibi emindi. Fakat ismini de koyamıyordu. "Doğrudur bahsetmez. Peki söyle bakalım, neden ailesi hakkında konuştunuz?" Merakla ve biraz da fısıldamak için eğilmiş çocuğa yarı ciddi bir şekilde bakıyordu "Heaven neden seni himayesine aldı?"
Nikki'in yaptığı muzurluklar birbiri ardınca o kadar fazlaydı ki, bir kaç dakika soluklanıp sakinleşemiyordu bile. O tatlı sürünme işini büyük bir hazla kabul etti, ve tutku dolu öpücüğüne büyük bir özlemle karşılık vermeyi sürdürdü. Çocuğun duraksaması üzerine ne olduğunu anlamamış, ufak bir şaşkınlıkla bakıyordu. Bir terslik olmadığına karar kılınca yine gevşedi. Zaten artık saklanma vakitleri de gelmişti. Şu an güçlü bir erkek olsa onu kucağına alıp oraya kadar muzurca taşımak isterdi ama yere kapaklanmayı göze alamadı. Zaten pek de uzak bir yer değildi, nazikçe onu çekiştirerek ufak şımarıklıklarla kapıyı araladı. İçeride kimsenin olmaması ne kadar güzeldi. Akşam üstünün romantik ışığı da içeriye vurmuştu. Ortada öğretmenler odasından geçen sene çıkarılan bir masa vardı dudaklarını büzerek ona baktı, ancak az ötede yine aynı odadan çıkarılan yepyeni bir üçlü koltuk vardı. Okulları ne de tutumluydu, sırf değişen dekorasyon için güelim parçaları depolara tıkıyorlardı. Ancak şikayetçi de değildi, arada buraya kaçabilirlerdi. Nikkinin parmaklarını yavaşça kavrayıp kendisine çekti. Alt dudağını sırıp onu baştan ayağa iştahla süzerken düğmelerini de şımarıkça açıyordu. "Sabırsızlanıyorum..." diye mırlayarak ceketi çıkarıp kenara attı, daha sonra gömleği de. Pürüzsüz tenini görünce daha fazla uzak kalamadı ve büyük bir arzuyla kollarını ona dolayıp dudaklarını onunkilere kenetledi. Yavaşça Nikki'yi masaya dayamış, parmakları sırtından kalçalarına doğru kayarken, diğer elini de düzgün omzuna yerleştirmiş ovalıyordu. | |
| | | Britannia Foxworth Öğrenci/Dayshire Koleji
Mesaj Sayısı : 777 Kayıt tarihi : 22/10/09 Yaş : 30 Nerden : İngiltereXP
| Konu: Geri: Konser Çarş. Mayıs 19, 2010 9:58 am | |
| Romeo,el öpme gibi ince bıyıklı beyefendilerin icadı kasıntı nezaket kurallarına hiç giremeyecekti, bunun yerine çapkınca göz kırparak ''Bu dakiklik sana özel.'' diye gülümsedi. Şu anda sadece Valerie nin yüzüne bakıyordu, buraya tek geliş amacı kız olduğundan oldukça kötü bir sürpriz gibi gördüğü Flavius gereksizine nezaketen verilecek ufak bir selamı bile çok görmüştü, kızlara gelince onları hiç farketmemişti ikiside ilgisini çekecek türden değillerdi zaten, Liberty eyse bakma gereği duymamıştı, normaldede pek yüzüne bakmazdı hatta konuşurken bile...Aslında çocuğu seviyordu da başına bir iş gelmediği sürece bunu farkedemeyecekti ya da dışa vuramayacaktı diyelim ''Aslında aradığın sırada ben de seni düşünüyordum, belki beraber bir şeyler yaparız diye ummuştum.'' yanından geçen garsonun taşıdığı yuvarlak biçimindeki tepsiden içi kırmızı şarapla dolu iki adet narin kristal bardak aldı ve bir tanesini kıza sundu. Başını çevirip artık iyicene hareketlenen sahneye baktı. Ortalıkta dolaşan yeni yetme oğlan çocukları Leon a kendi öğrenciliğini anımsatmıştı ''Herneyse, Dayshire ın orkestra sı iyidir benim öğrenciliğimde repertuarımızda en güzel ve en zor parçalar yer alırdı.''
''Tabii efendim.'' Topuğu üzerinde yüz seksen derecelik bir açı çizerek yay gibi gerilmiş bedenini ileri doğru yürümeye zorladı, arkadaşının yanına vardığında omuzları düşmüştü, ince yapılı kollarını bedeninin iki yanına birkince salıverdi, derin bir nefes aldı ''Atlattım, benimle pek ilgilenmedi ama kim olduğumu hatırlıyor sanırım, gidip bir selam vermeseymişim ayıp olacakmış...Sanki olanlardan onu sorumlu tutuyormuşum gibi...'' Raylynn i bu halde görmeye pekte alışık olayan diğer oğlan kendi kolunu onun omuzlarına attı ''Raylynn...'' bu ikisi rastlayabileceğiniz en zıt ikililerdendi bu yüzden öğretmenlerinin pek çoğu aralarından su sızmıyor oluşunu hayretlerle karşılıyorlardı. Tamam ikisinin de oldukça parlak notları olabilirdi ama Raylynn ne kadar kibar ve hassas bir çocuksa en iyi arkadaşım dediği öğrenci de bir o kadar absürt biriydi konuşma tarzı bile O nun konumunda ki bir beyefendiye yakışmıyordu, küçük sınıflara örnek olarak gösterebileceğiniz en son kişiydi neredeyse. Saçının boyu okulun koyduğu sınırın tam ucuna dayanmıştı üstelik birde derslerde tahta hariç her yere bakma huyu vardı ama iyi bir arkadaştı işte, hem de oldukça iyi bir arkadaş. Bu yüzden Raylynn in etrafta sağlam yapılı bir sürü genç erkek dururken, liseli çocukları kullanıp atabilecek kadar terbiyesiz içi geçmiş orta yaşlı bir üniversite profesörü için bu kadar hırpalanmasına dayanamıyordu. Onun gibi ince ruhlu 'güzel çocuklar' ın dilinden anlamadığı için dostunu avutacak bir şeyler söyleyemezdi belki ama çantasından şu çok sevdiği limonlu gazozlarından birini çıkararak Raylynn e teslim etti yüzünün gülmesini umarak...
O boynunu öperken, başını geriye atan Sigmund rahatı bulmuş bir kedi mırlayıp duruyordu. Güzel bedeniyle arasında ki tek engel olan gömleği de çıkararak ceketin yanına gönderdi şimdi hemen herşey ortadaydı,Nikola nın pürüzsüz beyaz tenini özgürce seyredebiliyordu. Dudaklarını onun dudaklarından aşağıya kaydırarak küçük çenesini iştahla emmeye başladı, bir eli de kavradığı başını işini kolaylaştırmak için canını acıtmayacak şekilde hafifçe yukarı kaydırmakla meşguldü. Sözlerinin yarattığı güzel etkidense son derece hoşnut kalmıştı, Sigmund günlük yaşantısında böyle şeylerden pek hoşlanmasa da ilişki sırasında bir fahişenin ağzına yakışacak türden değil de terbiyeli ama kışkırtıcı şeyler söylemeyi, miğde bulandırmayan ufak oyunlarla gecesine renk katmayı, bir konser akşamı eşiyle erkekler tuvaletinde kırıştırdıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi salona geri dönmeyi seviyordu. Nikola nın başından ensesine oradan da sırtına geçti, dudakları yavaş yavaş boyna doğru inerken parmakları bu bölgeyi durmaksızın şehvetle ovalıyordu derken ellerinden birisini pantolonunun içine sokarak kalçalarıyla beli arasında daireler çizmeye başladı.
Bu kadar soru sormasından hiç hoşlanmamıştı, zaten gencin kendisinden de hoşlanmıyordu ve cinleri tepesine çıkmasın diye çok uğraşıyordu. Ruhsal açıdan pek te dengeli sayılmayan Autumn, öfkelendiği zaman herşeyi yapabilecek kıvama gelmişti, Heaven la tanıştıktan sonra büyük ölçüde düzelmişti gerçi ama adama zararı dokunmuş birisi söz konusuysa Autumn ı asla dizginleyemezdiniz. Bunun gayet farkında olan çocuk elinden bir kaza çıkmasın diye kollarını bedeninin ön tarafında sıkı sıkı kavuşturmuştu '' Sana ailesi hakkında konuşmadığını söyledim ya. Benimle konuşurken öyle şeylerden bahsetmez, bahsetmediği sürecede sormak haddime değil.'' neydi derdi bunun? Heaven dan hıncını alamamışmıydı hala? ''Söyledim ya annem rica etti. Heaven la yakın arkadaşlar.''
Nikki ufak cilvelerle, kırıta kırıta içeriye girdi. Kendisini ilk kez içerisinde bulduğu bu mekanı dikkatle inceledi, görünen o ki aşağı yukarı depo niyetine kullanılar bir yerdi, terkedilmiş bir görünüme sahip olmasının verdiği terbiyesiz hava çocuğun arzularını daha da kuvetlendiriyordu. Geriye yaslanıp bedenini rahatça izleyebilsin diye kollarını önünden çektikten sonra Aurelio ya uyum sağlayarak az önce önünü açmış olduğu gömleği çıkarırken kendi göğsünü yavaşça Aurelio nun kine sürttü sonra elinde kalan pahalı kumaş parçasını şuh bir kıkırtı ve şımarık cilvelerle omuzunun üzerinden geriye fırlattı. Öpücüğüne, dudaklarının arasından çıkardığı ahlaksız mırıltılarla beraber yercesine eşlik etmeye başladı minik ellerinden biri Aurelio nun ensesinden başına kadar çıkmış saçlarını canını yakmadan sıkı sıkı kavrarken diğeri de omuzu na yaslanmıştı, bacaklarından birini onun beline doladı. Ellerinin kalçalarına değmeye başlaması da ayrı bir meseleydi tabii, orası Romeo nun Nikki nin bedeninde en fazla beğendiği yer olduğu için Aurelio nun kalçalarına gösterdiği en ufak bir ilgi bile Nikki yi keyiften uçurmaya yetebilirdi.
| |
| | | Aurelio du Pré
Mesaj Sayısı : 494 Kayıt tarihi : 19/02/10 Yaş : 34 Nerden : Nikki nerede ben orada
| Konu: Geri: Konser Çarş. Mayıs 19, 2010 8:35 pm | |
| Valérie de her ne kadar nazik bir kız olsa da, öyle tipik sosyete kızlarından değildi. Nazikliği ve tatlılığı yapısından kaynaklanıyordu ama öyle beyefendilik ya da hanımefendilik öğretilerini ilke edinip, ufacık bir uyumsuzlukta bunu kendisine yapılmış bir hakaret sayan eski kafalı bir ailesi de yoktu. Asildiler, görgülüydüler ama kasıntılık olarak değil, gerçekten öyle oldukları içindi. Leon'u da en çok bu yüzden beğenmişti zaten. Kibar olmak için önünde bin takla atıp, hayat felsefesini kendisini elinde tutmak için olmadığı biri gibi davranmaya adamıyor ne hissediyorsa öyle yaşıyordu. Mesela, bir başkası olsa kardeşine yapmacık hareketlerde bulunur, kendisini kandırmaya çalışırdı. En çok da buna dikkat etmişti, Liberty'yi fazla tınlamadığı -sevip sevmediğini henüz bilmiyordu- bir gerçekti, bunu da gizlememesini pek hoşlanmasa da takdir etmişti. En azından ona güvenebilirdi. Flavius, Olivia ya da ismini bilmediği diğer kıza selam vermeyişini de kabalık olarak görmemişti. Zaten emri vaki yapıp onu çağırmıştı kendi yaptığı daha beterdi ve zorlama nezaket gösterisi de beklemeyecekti. Kendisi de sevmediği biri olduğunda dünyanın en soğuk, umursamaz hatta o kişiye özel kibirli insanı olabilirdi. Hoş, kendisine kibirli denmesindense nefret edilmesini tercih edecek kadar alçak gönüllü olmasına karşın bazıları bunu hakediyordu tabi. "Harika..." çok açık pembe tonuyla renklendirilmiş dudakları şık bir gülümseme sundu ve gözlerini adamdan ayırmadan yeni açmış, taze güllerden biri neşeyle hatta ufak bir yaramazlıkla kokladı. "Çok güzeller, teşekkür ederim." Yanakları ilk defa çiçek almışcasına yavaşça pembeleşmişti. "Olabilir, konserden sonra epey vaktim var." Bu bir davet miydi bilmiyordu ama kaçırmak istemeyeceği de bir gerçekti. Sergiler, dersler ve Profesörün kendisine ek olarak verdiği bir çok görev ile epey meşgul olmaktan biraz sıkıldığı için şu boş gününü sevdiği adamla değerlendirmek çok iyi gelirdi, tabi o da müsaitse. Kendisine uzatılan bardağı, narin parmakları memnuniyetle kavradı ve gül buketini koluna yasladı rahat etmek için. Sözlerini dinlerken yavaşça gülümsemesi genişledi, artık ufak kardeşine bir merhaba dese ve gönlünü alsa içi daha fazla rahatlayacaktı. "Tatlı Liberty de bu gün bize şahane bir enstrüman çalacakmış. Kardeşini orkestrada görünce epey gururun okşanır değil mi? Keşke ben de Valentine'i arada sahnede görebilsem." Bakışları tekrar o masum lacivert gözlere çevrildi ve kızın yüzünde pek az rastlanır derecede sevimli bir gülümseme oluştu. Yavaşça dizlerini yine kırarak çocuğun yanağına arkadaşça dokundu.
Lambri çocuğun kendisiyle beraber geleceğini düşündüğünden bir şeyler söyleyeceği vakit başını çevirip baktığında onu görememiş ve biraz şaşırmıştı. Zaten ortad şahane bir sohbette yoktu ve konuşmak için de kendini kastığından ufak bir sırıtmayla kendine güldü. Çocuğun gidişini göz ucuyla ama gizlemeye gerek görmeden kısa bir süreliğine izleyip sahne arkasındaki öğrencilerle ilgilenmeye başladı. Raylynn'in yanına gittiği çocuğun kim olduğunu merak etmişti, acaba o mu akıl vermişti gidip kendisiyle konuşması için. Her neyse, kimin umrundaydı ki, yaptığı hatanın farkındaydı ama olan olmuştu bir defa. Pek duygusuz görünüyor olabilirdi ama onu görünce de vicdan azabı çekmediğini kendinden gizleyemezdi. Keşke onu Aurelio'nun yerine koymaya hiç çalışmasaydı, sonucun böyle olacağını az çok biliyordu ama denemişti işte ve olmamıştı. Onu yapmacık ilgilere boğup tekrar kandırmaya hiç niyetli değildi, bu ilk gece yaşadıkları yalancı aşkdan daha da acımasızca, daha da iğrenç bir halde devam ederdi. Raylynn kendisinden belki hep nefret edecekti ama hayatın toz pembe olmadığını da belki bu nefret sayesinde aklında tutacaktı. Herkese hayatında çok fazla dokunan ve aklını başında tutması gereken deneyimler hediye edilirdi, umuyorduki bir daha Raylynn bedenini ufacık bir iltifata değişmezdi. Zaten elinden geldiğince de onu okuldaki diğer azgın profesörlerden korumaya çalışabilirdi.
Dudakları adamın, kuğularınki kadar beyaz gerdanından ayrıldığında kendi cesaretine bile şaşmış ancak daha sonra Sigmnud'un hoşnut yüzünü görünce de memnun olmuştu. Onu o kadar fazla seviyordu ki, ufacık bir mırıltısı, tatlı bir gülüsemesi hayatı boyunca alacağı en güzel hediye olurdu. Duygularını ona ifade etmeyi çok isterdi, ancak sadece gözlerine bir kaç saniye mutlu olduğunu gerçekten hissettiren masum bir ifadeyle baktı, o gömleğini çıkarırken. Görüp görmediğini bilmiyordu, bu yüzden bakışlarının uzunluğuyla utanıp kalmamıştı. Bazen keşke biraz daha cesur biri olsaydım da, duygularımı düzgünce ifade edebilseydim diye kendi kendisine kızıyordu. Gömleği tamamen çıktığı vakit, bakışlarının bedenine geçmesiyle, masum düşünceler yerini biraz daha fazla şehvetli düşüncelere bırakmış, her ne kadar kızarsa da onun beğenisine sunulmaktan ölesiye keyif alıyordu. Pembe yanaklarının üstüne düşen bir tutam saçı nazikçe kulağının ardında yollayarak, tatlı gamzesini ortaya çıkaran bir gülücükle kıkırdadı. Ufak cesareti iyice büyüyerek, o güzel vücudu hayal etmeyi kesip görmek için düğmelere uzanıp bir çırpıda açtı ve gömleği çıkarıp kenara astı. Tutkulu ve baştan çıkarıcı öpücüklerine henüz doymamış dudakları, onunkilerden ayrılınca biraz huzursuzlanmıştı ama kısa sürdü. Telkinine uyup, işini kolaylaştırmak için başını ağırcana geriye bırakıp, düşmemek için ellerini omuzlarına indirip, nemlenmeye başlamış parmaklarıyla sıkıca tuttu, ne kadar da yumuşak ve ince bir teni vardı, dokunmak insana çok büyük bir keyif veriyordu... Çenesinde hissettiği dudakları soluklarını biraz hızlandırmıştı. Ufak bir mırlamayla gevşeyerek dudaklarının maharetinden ne kadar da hoşnut kaldığını ifade etmeye çalıştı. Dudakları, parmakları, ılık nefesi, bakışları... Hemen hemen her şeyi tek kelimeyle baştan çıkarıcıydı. Aynı şekilde Nikola da, çok aşırı ahlaksız sözleri çekici değil itici, farklı fantezilere de kuralmış gibi bakılmasını gereksiz buluyordu. İnsanlara ilişki esnasında dayatılan, nasıl beraber olacağını öğreten, kendi gibi değildi bir başkasının değimiyle hareket etmeyi öğreten her şeyi saçmaydı sanki. Partnerini memnun etmek için yapmıyordu yapacağı işi. Sigmund'un ve kendisinin utangaç hallerini, hiçbir seks dehasına değişmez, gerçek doyumu da pornografik yayınlardaki dayatmalarda aramazdı. Bunların birbirini seven insanları gerçekten de mutlu ettiğine pek inanmıyordu. Sevgilisinin öpücükleri yavaşça boynuna inerken keyfi de bir hayli artmıştı. Ufak bedenini tatlı bir ürperme kapladı, nemli dudakları incecik boynundayken nasıl mutsuz olabilirdi ki. Parmaklarının şehvetli temasıyla kalp atışları hızlanmış, kalçalarına arada bir engel olmadan dokunmasıyla fazlasıyla tahrik olarak yavaşça sıçramış sonra da gülmüştü. Parmakları da onu tahrik etmek için boş durmamış, güzel omuzlarını ve incecik beyaz kollarını, pürüzsüz bedenini ovuşturuyordu.
Çocuğun sinirlenmesine bir mana veremeden boş boş bakıyordu. Bir şey bilmediğine emindi, bilse Nils'e sinirlenmezdi zaten. Hoş, Heaven da kimseye anlatmazdı. Belki kendisinden ürktüğü için böyle davranıyordu. Ancak neden abisinin Heaven olduğunu öğrenince değişivermişti ki? Gerçi kendisinin insanlar üzerinde yarattığı etki çoğu zaman böyle olurdu. Fazla meraklı ya da dedikodu değildi ama bir şeyler düşünürken sanki gerçekten çok kötü, çıkarcı, iğrenç amaçları olan biri gibi görünüyordu. Yanlış mıydı? Pek değil, ama şu an evet, yanlış. "Tamam peki peki." Sıkılıp yavaşça doğrulmuş ve etrafa bakınmıştı. Heaven gelirse şimdi hoş bir sürpriz olurdu.
Nikki'nin şuh hareketleri ilgisini çok fazla çekmeye başlamıştı. Genel olarak bu tarz davranışları sadece çok özel birlikteliklerde seviyordu. İki insan birbirini seviyorsa, üstelik evliyse ayıp ya da yasak olmamalıydı, ne istiyorlarsa yapabilmeliydiler ve bu tartışmasız çok fazla baştan çıkarıcıydı. Islak öpücüğü, fazlasıyla tutkulu ve ateşli bir hal almaya başladı. Aralarda derin nefesler alması gerekiyordu ki, bu halini biri görse uzun süredir Nikki'sini görmediği falan düşünüp gülebilirdi. Çocuğun dudaklarını arsızca vakumlarken, dili de şehvetle işe koyulmaya başlamış; Nikki'nin dudaklarından içeriye nüfuz etmişti. Mırıltılarıyla heyecanı artmış, üst dudağını yavaşça ısırarak, ahlaksız bir biçimde gülüyordu. Az da olsa canını yakmak hoşuna gitmişti. Oğlanın ensesine, ardından saçlarına ve omzuna değen parmaklarının sağladığı yakın mesafe ile kalp atışları iyice hissedilir olmuştu. Bu kadar sevdiği, güzel birine yakın olmak çok iştah kabartıcıydı. Beline dolanan incecik, düzgün bacağı, ufak eliyle sıkıca kavramış, ileri geri okşayıp yavaşça sıkıyordu. Artık şu teniyle arasına giren kumaş parçasından kurtulmalıydı, böylesi hiç tatmin edici değildi. Ancak, güzel dudakların da tadını tamamen çıkarmayı çok istiyordu. Yusyuvarlak kalçalarını artık iyice arsızlaşarak okşamaya başlamış, parmakları keşfetmediği nokta kalmayana kadar o bölgede arsızca gezinmişti. Romeo'nun eşinin kalçalarına olan ilgisini bilse sinirden deliye döner, eline geçtiği ilk vakit barbarlık ya da maçoluk kurallarını zorlayacağını bilse de ondan hıncını çıkarmadan duramazdı. Gerçi bedensel olarak güçlü bir erkek olsa bunu yapardı, oturup biraz mantıklı düşündüğünde Fernand gibi bir dostu varken neden onun eline düşmeyi de göze alacaktı ki? Artık daha fazla sabredemeyip, öpücüklerini kesmeden kemeri bir çırpıda açtı ve fermuarını indirirken Nikki'nin gözlerine ahlaksız bakışlarla neler olacağını anlatmaya koyuldu. Pantolon yere düştüğü vakit, parmakları kalçalarına resmen yeniden saldırdı ve hiçbir utanç göstermeden çamaşırın içine dalıp, şehvetle kavrulan tenini arsızca okşamaya, sıkıştırmaya başladı. İşte şimdi beline dolanan o stun gibi düzgün bacağın keyfini çıkarabiliyordu. Sabahtan beri, beyniyle, cinsel organı arasında mekik dokuyan kanı artık yerini tamamen bulmuş, sertleşmiş erkekliğini bir teşhirci gibi onunkine değdirmeye başlamıştı. | |
| | | Britannia Foxworth Öğrenci/Dayshire Koleji
Mesaj Sayısı : 777 Kayıt tarihi : 22/10/09 Yaş : 30 Nerden : İngiltereXP
| Konu: Geri: Konser Perş. Mayıs 20, 2010 8:21 pm | |
| ''Rica ederim.'' Çiçekleri beğenmesini memnuniyetle karşılayarak gülümsedi, aksini beklemiyordu. Daha önce oldukça uçuk bir rakama satın alınmış çiçeklere açık açık burun kıvıranları görmüştü Valerie ninse bahçeden toplanmış bir demet papatyaya bile seveneceğini bildiği için gördüğü ilk çiçeği kapıp ta karşısına çıkmak hiç içinden gelmemiş, çiçekçisini biraz sıkıştırarak kısa bir zaman içerisinde hazırlanabilecek en güzel buketi hazırlamasını söylemişti. 'Harika bir haber, o halde şu konseri atlatır atlatmaz bir yerlere gideriz. '' Yanlız o saatten sonra iyi bir restorant ta yer bulmak çok zor olacaktı, gece klüplerini de severdi ama Valerie gibi bir kızla öyle bir ortama girmek, onu tanıdığı bazı salak kızlarla muhattap etmek istemiyordu, geçen yaz satın aldığı ev geldi aklına öte yandan ailesinin evi de bu akşam bir sergi açılışı dolayısıyla boştu, Valerie yi oraya götürse daha iyi olacaktı herhalde hem artık ciddi düşündüğü kadının Leon la ilgili herşeyi bilmeye hakkı vardı. Yaşantısı, ailesi, eski aşkları özelliklede nasıl anlatacağını bilemediği şu Ophelia meselesi...Şimdi aklına takılan son bir şey kalmıştı acaba Onu hiçbir şey söylemeden eve götürüp şaşırtsa mıydı yoksa önce bir teklif edip ne diyeceğine mi baksaydı ? Sonuçta ne kadar iyi tanırsa tanısın bir adamın evine tek başına gitmek istemezse onu suçlayamazdı. Liberty aldığı bu iltifat üzerine hemencecik kızarıp teşekkür ederken Leon çok fazla üzerinde durmamıştı ''Hmm, ben babam yapıyordur diye tahmin ettiğimden akademik takvimi takip etmemiştim. Valentine de Dayshire da mı okuyor? Neden sahneye çıkmıyor?'' diye şaşkınlık biraz da ilgiyle sordu. Pek saygılı bir öğrenci olmadığınan eski öğretmenlerince çok sevilmezdi ama bağlantılarını kullanarak çocuğu aktif olması için biraz sıkıştırmalarını sağlayabilirdi.
Sigmund Nikola nın gözlerinde ki o ifadeyi yakalamıştı elbette, yakalar yakalamaz da iyicene keyiflenmişti. Tabii ki Nikola nın duygularını kendisine açık açık ifade etmesi hoşuna giderdi ama doğrusu şu çekingenliğine de bayılıyordu, sanki karşısındakine bir iyilik yapıyormuş gibi sadece bacaklarını aralayıp beklemek yerine aşkla karşılık verişini de seviyordu ve hissettiklerinin yüzüne yansımasından utanmaması gerektiğini düşünüyordu çünkü yaptığı şeyden en az kendisi kadar partneri de haz duymalıydı. Nikola nın da kendisine yardımcı olmaya başlamasıyla, dudakları istekle boynunu emmeye başlamıştı bu işin sonunda orada ufak morluklar bırakacak olması ise biraz canını sıkıyordu fakat kendine hakim olamıyordu da işini bitirince alanı el verdiğince aşağıya doğru kayarak çocuğun azıcık daha yukarıda kalmasını sağladı. Bir eli onun incecik beline yerleşmişti, diğer elinin baş parmağıysa minicik pembe göğsünün kenarlarında ağır ağır dolaşıyordu, kaşlarını azıcık çatmış, kısılmış gözleri yine ciddiyetle bu bölgeye dikilmişti. Sonunda ıslak, minik dilini uzatarak göğüs ucuna değdirdi ve sonra bir kaç kez daha, darbeleri rastgele değil oldukça dikkatli bir biçimde iniyordu, Sigmunda göre böylesi çok daha kışkırtıcı olmalıydı. Beline yerleştirdiği eli daha aşağılara kaydırarak bacağının üst kısmını kuvetle sıkıştırıp bırakmayabaşladı.
Autumn da başını çevirerek salondaki başka birşeylere odaklanmaya çalıştı enstürmanlar, öğretmenler ya da tanıdığı birileri.... Nils in aksine, şu anda ilk kez Heaven ın buraya gelmesi fikrine oldukça soğuk bakıyordu Gelipte şu salak kardeşiyle tekrar karşılaşmasını istemezdi ''Ailenizden sadece sen mi buradasın?'' diye korkarak sordu sonunda, çekincesi münasebetsiz gözükmek değil alacağı cevaptandı eğer Heaven ın babasının burada olduğunu öğrenirse kendini katiyen tutamaz onunla yüzleşir, bu yüzleşmenin sonucunda da büyük bir rezillik doğabilirdi öte yandan sormasaydı eğer bütün gecesi oldukça huzursuz bir şekilde geçecekti.
Öpücük sürdükçe çıkardığı ahlaksız seslere bir son vermeye çalışacağına daha da abartma yoluna gitmişti, şu ana kadar aldığı tepkilerden Aurelio nun da bundan hoşnut olduğunu tahmin ediyordu, şuana kadar öğrendiği diğer her şeyide zamanla beğenisine sunmak isterdi. O nun alt dudağını ısırmasıyla beraber acı fakat bir o kadar da haz dolu bir 'ah!' sesi çıkardı. Rastgele birinin canını yakması gerçekten zoruna giderdi ama sevgilisi söz konusu olunca doğrusu, acı fazlasıyla arzuladığı bir şey olup çıkıyordu. Kendiside boş durmayıp minik patileriyle onun sırtını kaplayan incecik deriye kontrolsüzce dokunmaya başladı. Ellerinin bacaklarıyla uğraşmaya başlaması üzerine iyicene keyiflenen Nikki başını geriye atarak yüzünün daha şimdiden aldığı o haz dolu ifade, cezbedici kızarıklığı görmesine izin verdi. Romeo kalçalarıdan ne kadar hoşlanırsa hoşlansın-ki Nikki nin bu konuda oldukça kötü anıları vardı- şu anda tamamen Aurelio ya ait olmalar ve eşinin de sanki Romeo olayından gizlice haberdarmış gibi sahip olduklarının tadını sonuna kadar çıkarması müthiş haz verci bir şeydi, şu anki durumundan ne kadar hoşnut olduğunu, bunu her seferinde yapmasını istediğini belli etmek için şuh bir kıkırtıdan sonra hazla inlemeye başladı ''Harikasın Aurelio! Yalvarırım devam et!'' şu arsız gülümsemeye de hayran olmuştu ayrıca. Gülümsemeyi gördükten sonra artık iyicene zıvanadan çıkarak sevgilisinin kulağına yaklaştı ve ulu orta söylenmeyecek kadar terbiyesizce ve müstechen şeyler fısıldamaya başladı elleri çamaşırının içine girdiğinde artık iyiden iyiye kendinden geçmişti, sıcacık nefesini dudakalrının arasından dışarıya bırakıyordu, sürtünme başlayınca kayıp düşmemek için incecik kollarını onun uzun ve zarif boynuna doladı. | |
| | | Aurelio du Pré
Mesaj Sayısı : 494 Kayıt tarihi : 19/02/10 Yaş : 34 Nerden : Nikki nerede ben orada
| Konu: Geri: Konser Paz Mayıs 23, 2010 5:02 pm | |
| "Tamam, aklında bir yerler var mı?" Bakışları merak ve ilgiyle Leon'un güzel, lacivert bakışlarına dikildi. Onunla gideceği her yerde çok iyi vakit geçireceğinden emindi. Hani öyle çok şık, pahalı ve sosyetik bir yer olmasına da gerek yoktu. Kafa dinleyebilecekleri, baş başa kalabilecekleri romantik bir ortam bile yeterliydi. Flavius ve Olivia'dan uzak, mümkünse tanınmayacakları ve dikkat çekmeyecekleri. Ev konusunda ise tamamen kararsız kalabilirdi. Leon'un art niyeti olmadığından ve kendisini sevdiğinden emindi, bu açıdan bakınca düşünmeden kabul ederdi, ancak öte yandan adamı, kendisi hakkında alçaltıcı şeyler düşünmesini de istemeyecek kadar çok seviyordu. Ancak ona güveni de sonsuzdu, kadın ya da erkeğin birbirini arzulamasını gayet doğal buluyordu, katı bir ahlakçı falan da değildi zaten Leonla beraber olmaktan pişman olmazdı ama kalkıp kendisine "evime gidelim mi?" diye sorulduğunda da ister istemez ürkebiilirdi. Anlatacaklarını dinlemek oldukça hoşuna giderdi elbette. Fakat kendisine sormazsa, gittikleri vakit de bozulmazdı. "O bu sene üniversiteye hazırlanıyor sınavları epey yoğun olduğundan iki üç senedir hayattan kopmuş gibi, biraz fazla idealist görseniz genç olduğuna bile inanamayacağınız kadar iradeli. Bu yüzden en azından bu senelik pek ilgilenemeyecektir."
Sigmund ile bakışları buluştuğu vakit şu çekingenliğini kırıp başını eğip kızarıp bozarmadan ona baktı sadece ve gülümsemesi genişleyip tatlı bir ifadeye büründü yüzü. Elleri bembeyaz omuzlarından inip, pürüzsüz vücudunda az biraz şımarıklıkla gezerken, Sigmund'un boynuna inen şehvetli dudaklarıyla resmen büyülenmişti. Islaklığın verdiği hazzın tarifi çok güçtü ama oluşacak morlukları sadece Sigmund'dan geldiği için, ona ait olduğunu morluklar geçene kadar kendisine hissettireceği için gururla ve aşk ile taşırdı. Sadistçe eğilimlerden çok, beraber oluşlarının vereceği ufak tefek hediyeleri çok çekici buluyordu. O boynuyla meşgulken başını yavaşça geriye yasladı ki işi daha kolaylaşsın, ufak kar beyazı ellerini de çekici omuzlarından ayırmamış; yavaş yavaş artan şehvetle acıtmadan, parmakları kasılıp gevşiyordu. Dudaklarını geri çektiğinde serileşen nefesi yavaş yavaş durulmuş, aşağı kaymasıyla bozulan dengesini sağlamak için kıkırdayarak omuzlarına sıkıca tutunmuştu. Göğsüne ve beline temas eden parmaklarıyla, bedenine tatlı bir ürperti daha yayıldı. O kadar kuvvetliydi ki, tüm vücudunda hissettiği arzu kısık bir inleme ile dudaklarından döküldü. Biraz aşağısında kalan sevgilisinin ciddileşmiş yüzüne bakınca istemeden yavaşça güldü ve eğilip yanaklarını, dudaklarını ıslak öpücüklere boğdu. Islak dilini bedeninde hissettiğinde kademeli olarak artan şehvet hissiyle nefesi hepten düzenini yitirdi ve tek gözünü yavaşça kısarak maharetlerinin daha fazlasını bekler oldu. Düzenli bir biçimde yaptığı ufak oyunu amacını en iyi yerden vurmuştu, iyiden iyiye kendinden geçmeye başladığından tutkulu derin nefesler alıp sevgilisinin omuzlarını, bazense göğsünü minik elleriyle aşkla okşuyordu. Pantolonun üstünden düzgün bacaklarına değen ellerini arada bir engel olmaksızın arzulamaya başlamıştı, eh şu an için aldığı keyfi düşünürse pantolon çıktıktan sonra olacakları düşünmek bile heyecanını katlamaya yetiyordu. Dokunuşları ve şu tatlı bakışları yüzünden onu iyice arzulamaya başlamıştı, yavaşça bacaklarını beline dolarken, ufak kalçaları da Sigmund'un bedenine en yakın mesafeye kadar ilerledi. Bedeninin sıcaklığını, arada yüzünü kızartan erkekliğini hissetmek müthiş bir histi.
Çocuğun davranışlarını bir miktar izledikten sonra o da sıkılıp bakışlarını başka yöne çevirdi. Sorduğu soruya ise ardından herhangi bir şey aramadan cevap verdi "Evet, diğerleri başka bir ülkede yaşıyor." Daha sonra yavaşça sırıtması genişledi "Heaven sana ailesiden yana dert yandı herhalde?" dedi tepkilerini merak ederek.
Nikki'nin dudaklarının arasından çıkan ve iyiden iyiye artan ahlaksız mırıltılar kendisini soğutmak yerine daha da alevlendiriyordu. Bedenine son haddeye kadar sokulup, başını yavaşça yana yatırarak çocuğu nefessiz bırakacağını bile düşünmeden dilinin ve dudaklarının maharetini iyiyden iyiye sunmaya başladı. Parmakları onun çamaşırının içinde şevkle gezinirken öpücüğe bir son verip yanaklarını yalarcasına öpmeye başladı, daha sonra da minik çenesini acıtmadan arzuyla ısırdı. Başını geriye attığında öpücükleri beyaz boynuna inmiş ıslak öpücüklere boğarken arada da derin derin soluyordu. Yüzündeki o muhteşem ifadeye artık iyice kapılmış ona sahip olmak için delirir vaziyete gelmişti. Dudakları şehvetle boynuna yapışıp maharetle emmeye başladı. Sanki üzerine imzasını atıyormuş gibi... Kalçalarında arzuyla ve arsızlıkla gezinen parmakları yavaşça oğlanın erkekliğini bulup kısa süreli ama etkili bir temasla dokunmaya başladı. Nikki'nin bundan fazla hoşlanmadığını bildiği için ellerini hemen geriye çekip çamaşırı yavaş yavaş çekiştirmeye başladı. Bedeni zaten ona iyice sokulmuştu, dudakları nefesini en yakından hissedebileceği bir mesafedeyken kışkırtıcı sesini duyduğunda ahlaksız gülümsemesi devam ediyordu. Dudaklarını yavaşça ileriye doğru büzüp, ufacık burnunu sevgilisinin boynuna ve yanaklarına sürterken "Artık istesen de elimden kurtulamazsın zaten, ha bu meselemizi de bu ufak geçiştirmeyle bitireceğimi sanıyorsan çok yanılıyorsun. Seni fazla yormayacağım asıl sürpriz eve dönünce..." Açıkçası Nikki'nin sahip olduğu tüm maharetleri bıkıp usanmadan denemek ve tek tek tadına bakmak için yanıp tutuşuyordu. Becerilerini de en az kendisi kadar aktif olarak sunması Aurelio'yu en son haddede baştan çıkarabilirdi. Kulağına fısıldadığı ahlaksız sözcüklerle başını yavaşça geriye atarak şuh bir kahkaha attı ve hemen karşılık vermek üzere sevgilisine eğilip, bakışlarını biraz fazla ahlaksızca gözlerine dikip büyük bir tutkuyla aynı şekilde cevapladı. Daha sonra kendi alt dudağını ısırıp çocuğu çok zor önlediği bir iştahla süzüp "Hadi Nikki burası çok sıcak oldu, kıyafetlerimden kurtulmama yardımcı ol" | |
| | | | Konser | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|