|
|
| Öncü Göçmenler | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Jefree Chopin Bilim Adamı
Mesaj Sayısı : 15 Kayıt tarihi : 07/01/10 Yaş : 45 Nerden : Dea Tacita
| Konu: Öncü Göçmenler Cuma Ocak 08, 2010 9:59 am | |
| '' Dea Tacita ya yerleşecek öncü göçmenler bu gece 23:00 sularında, Polaris Uzay İstasyonundan yola çıkacaklar. Asilere yönelik tepkiler sürerken devlet başkanı kafileye katılanların vatandaşlıktan çıkarılarak vatan haini sayılacağını bildirdi. Şimdi 'Polaris Uzay İstasyonu' n da ki muhabbirimiz Albert Cassidey e bağlanıyoruz...''
Yumuşak bir el hareketiyle karşısında duran geniş, berrak ekranı yok etti. Hah! vatan hainiymiş, siz önünüze geleni acımasızca çiğneyip, gerçek sahiplerini para verip aldığınız bir eşyaymış gibi sömürürken iyi de birileri çıkıp bu insanlık suçuna dur deyince mi kötü oluyor! Saçmalık...Ha bir de şu ' Mücadeleden kaçıyorsunuz!' diye sızlananlar var, ucuz kahramanlar... ne kadar anlatmaya çalışırsanız çalışın bir süreliğine köşeye çekilip sabrederek güçlenmek ve uygun bir strateji belirleyerek saldırmanın, felaketle sonuçlanacağı baştan belli olan bir iç savaşa girmekten çok daha akıllıca olacağını kafaları almıyordu. Her zamanki gibi, dik ve zarif bir şekilde oturduğu sandaliyesinden yavaşça kalkarak askılığa ilerledi ve pahalı görünen siyah paltosunu kırılgan omuzlarının üzerine geçirdi, kaşmir atkısını özenle boynuna doladı, deri eldivenlerini uzun ince parmaklarına geçirdikten sonra bazı çalışmalarını yerleştirdiği para çantasını andıran bavulunu eline aldı. Verdiği komut üzerine, eşyaların geri kalanı dükkanda ki kitapların bir kısmı-en sevdikleri-yla beraber kendisini 'Polaris Uzay İstasyonu' na kadar götürecek olan gemiye yüklenmişti ve zamanı geldiğinde de ana gemiye aktarılacaktı. Güzel, arkasını dönerek dükkanını donatan koskocaman camlara, duvarları süsleyen devasa kelebek kolleksyonuna, çoğu latince gibi eski dillerde yazılmış kitaplarına son bir kez baktı. Eğer üniversiteyi saymazsak hayatının son beş yılını adadığı bu kadim mekanı muhtemelen bir daha göremeyecekti. Gel gelelim dükkanını son derece güvendiği bazı gençlere emanet edeceği için de içi rahattı, hafif bir burukluk hissediyordu sadece o kadar. Daha fazla düşünmeden kendini dışarıya attı...
Yol kenarına muazzam bir orantıyla dizilmiş, göz alıcı sokak lambaları ilerledikçe azalmış , hatta bir noktadan sonra sona ermişlerdi, hafif kara bulutların arasından tüm ihtişamıyla yükselen dolunay loş ışığıyla ıslak caddeyi aydınlatırken bu denli şiddetli bir yağmur karşısında yenik düşen baston şemsiyesini herşeye rağmen başının üzerinde tutmaya çalışarak, dükkana son derece yakın olan kalkış noktasına yürüyebileceğini düşünmekle büyük hata ettiğini düşünüyordu. Omuzundan iki üç parmak yukarıda kalan küllü kumral saçlarının az bir kısmı ıslanarak, kahverengine dönmüştü ve ne hikmetse çok güvendiği yumuşacık paltosu ince saç tellerini oynatacak şiddete fakat oldukça soğuk esen rüzgara karşı umduğu korumayı sağlayamamıştı. Etrafına şöyle bir bakındı, akıllı olanlar böyle bir havada dışarıya adım atmadıkları için sokak herzamankine kıyasla boş sayılırdı, bazı binaların korunaklı çatılarıysa aniden bastıran yağmura yakalananlar için sığınak oluşturuyordu. Bunlar bir yere yetişmek için acelesi olmayan kimselerdi tabii. Oh, bu arada kalkış noktasının parlak ışıkları da yavaş yavaş gözükmeye başlamıştı. Bundan aldığı teşvikle adımlarını iyicene hızlandırarak, çevresi minik projektörlerle donatılmış çıplak,beyaz binadan içeriye girdi. ''Hoş geldiniz Profesör Chopin. Rica ederim beni takip edin, yerleştirileceğiniz gemi sekseninci peronda sizi bekliyor. Oh bu arada dilerseniz bavulunuzu ben taşıyabilirim''. Uzun boylu, zayıf ve iyi giyimli bir adam olan firma yetkilisine nazikçe gülümseyerek, deri çantayı Ona uzattı. Sektörde rekabet iyiden iyiye arttığı için, gemi inşa firmaları bu günlerde Bay Chopin, normal standartlarda ki bir erkeğin-hatta belki bir bayanın-uyguladığı en ufak bir şiddette zarar görebilecek denli narin bir adam olduğu için, başkalarının kolayca taşıdığı şeyleri ağır bulabiliyordu. Nihayet geminin yanına vardıklarında, aracın kocaman beyaz gövdesinden aşağıya açılan metal merdivenden dikkatlice tırmanarak yolculuğun ilk kısmına da başlamış oldu...
Polaris Uzay İstasyonu...
'' Dea Dia ya doğru yola çıkacak 'Wagner-V' isimli geminin kalkışına yarım saat kalmıştır''
Bu sabah telefonda Rektörle ufak bir sohbetleri olmuştu. Adam, yıllarca emek verdiği çalışmalarını terkedip tuhaf bir amaç uğuruna o izbe, sömürge bile olamayacak kadar verimsiz gezegene gideceğinin doğru olup olmadığını merak ediyordu. Bunu pek saçma buluyor olacak ki, haber doğrulanınca bir hayli şaşırmış, Bay Chopin i bu fikirden vazgeçirmek için bazı teklifler sunnmuş en sonunda ''Çok yazık Bay Chopin, çok yazık...Sizin gibi genç ve başarılı bir akademisyen bizimle kaldığı takdirde kolayca yükselebilirdi...'' Bu cümle üzerine, bay Chopin sırıtarak nazikçe teşekkür etmişti ona ve telefonu kapamıştı. Bir bilim adamının kendisini nasıl bu kadar küçük duruma düşürebileceğine şu anda bile halen şaşıyordu. Baştan aşağıya beyazlara bürünmüş, olabildiğince minimalist bir dizayna sahip geniş ve yüksek tavanlı 'Polaris Uzay İstasyonu' na her şeyi geride bırakma kararını kesin bir şekilde alarak gelmişti ve her karakterli insan gibi onu bu kararından hiç bir rüşvet önerisi vaz geçiremezdi. Geri dönmeye hiç niyeti olmadan yumuşak adımlarla, insan kalabalığının arasında yürümeye başladı... [/size] | |
| | | Lucien Adoré Latium
Mesaj Sayısı : 71 Kayıt tarihi : 06/01/10
| Konu: Geri: Öncü Göçmenler Paz Ocak 10, 2010 11:16 pm | |
| A k ş a m . Ü z e r i
Yumuşak ve çekici aksanıyla ekranda beliren tatlı ve bir çocuğun masumiyetine sahip gibi görünen yüzde ki zoraki kuşku, aslında ne kadar doğru bir karar aldığını anlatıyordu sanki kendisine.
“ Ah! Sevgili kızkardeşim, lütfen böyle bir karar almadan önce ölmüş babamızı, bizim için varını yoğunu harcayan insanları, sana bir aile sıcaklığını gösteren takım arkadaşlarını hiçe sayma lütfen! Farkındaysan kendimi bile düşünmüyorum bu konuda. Beni, biricik ikiz kardeşini nasıl bırakıp da o yabani, insanlıktan ve merhametten uzak, üçüncü sınıf insan muamelesi göreceğin yere gideceksin! Unutma ki bu o katıldığın görevlere hiç benzemeyecek, orası senin daimi evin olacak ve gördüğün her muamele sana görevlerinde ki sabrın birer aşk ile kolaylıkla yüklenildiğini gösterecek. Alexiel, hiçbir şey bitmiş sayılmaz, lütfen birliğimizi, bizleri, toplumu ve hatta ülkeni senin gibi birinden mahrum etme „
Ne kadar da inandırıcı oynuyordu oysa ki, Alexiel gibi en iyi şartlarda yetişmiş bir askeri bile o güzel aksanı, heyecanla çakmak çakmak olmuş parlak ve iri gözleri, saçlarını şımarıklık kokan ama o esnada sadece telaşın verdiği bir etkiyle savuruşu... İşte bunların hepsi Alexiel'in ruhuna dokunacak kadar etkili şeylerdi. Ancak, son dönemde yaşamış olduğu iğrenç koşullar, ihanetler ve sürgünler burada daha fazla durmasının bir manası olmadığının açık seçik birer deliliydi adeta. Konuşma sırasını devralmış gibi şık arabanın içinde ki ekrana doğru çevirdi bakışlarını ve bir kaç saniye ekranda umutsuzlukla kıvranan Berith'in yüzüne baktı. Evet, ondan asla şüphe edemeyeceği aşikardı, ancak onlarca insan tanımış bir askerin sezinleyeceği o tuhaf kuşku burada da nedense peşini bırakmamıştı. Bunları sadece birer ruhi bunalım olarak görerek ona inanmak üzere olan ruhunu yokladı.
“ Berith, doğru söylüyorsun, ben her zaman ülkem için sadık biri oldum. Ancak artık benim askeriye ile olan tüm bağlarım, o talihsiz olayla beraber koptu. İyi bir komutan olduğum aşikardı, ancak bildiğin gibi, bizler gururumuz her şeyden fazla düşkünüzdür ve böyle bir itilmişlikle olduğumdan daha alt tabaka da bir göreve razı olamam... Ayrıca bana öğretilenleri hiçe saydığımı, O´na tüm benliğimi bağışlayacak kadar duygularımın önüne geçemediğimi herkes gördü. Benden artık gerçek bir asker olamaz. „
Ablasının sözleri üzerine, Berith'in yüzünde beliren o örtülmeye çalışılan kurnaz gülüş Alexiel´in gerçek hislerine dönmesine yardımcı olmuştu. Kardeşi bile ne yaptığının bu kadar bilincindeyken, diğerleri kendisi için ne derdi sonra? Rütbe düşüşünün ardından, kendisine bir türlü diş geçiremeyenler döndüğü vakit canını kim bilir nasıl iğrenç hakaret ve alaylarla yakarlardı... Hayır, hayır, asla oraya dönmemeliydi. Bu kendisinde o kadar büyük bir acıya neden olmuştu ki, yaşadığı gezegeni terkedip, Dea Tacia gibi mülteci ağırlıklı insanların yaşadığı yere gidecekti. Bu kararı, şu vakit hiç olmadığı kadar kesin bir hal almıştı. Artık dönüşü yoktu.
Bir kaç vedalaşma sözünün ardından ikiz kardeşine veda ederek, derin, sıkıntılı hatta öfkeli bir soluk alarak geriye yaslandı. Başını cama yaslamış, damla damla vuran yağmuru hiçbir şey düşünmeden, boş gözlerle izliyordu sadece. Kendisinin böyle çıkıp gitmesine izin veriyor oluşları iyi bir haber gibi dursa da, iyi askerlerin, bilim adamlarının düşman tayfasına böylece geçip gitmesine izin vermeyeceklerini düşünmüştü hep. Belki de kendilerinden bir an önce kurtulmak istiyorlardı kim bilir? Yavaş yavaş başını kaldırıp dizlerine kadar uzanan, kadınsı hatlar yerine tuhaf ve kalın tabanlı çizmelerine, dizinin biraz üstünde duran yumuşak siyah elbiseye ve salık, koyu kahverengi dalgalı saçlarına çeki düzen verdi; inme vakti gelmişti.
P o l a r i s . U z a y . İ s t a s y o n u
Ciddi, asık suratlı şoförün kapıyı açmasını bekleyememiş, ilk adımını atarak arabadan yavaşça süzülüp dışarı çıkmıştı. O anda upuzun boyunun ve saçlarının, harikulade güzellikte ki yüz hatlarının, çevik fakat düzgün vücut kıvrımlarının hemencecik bakışları üzerine topladığını farketmişti. Bir asker olduğu, dahası, çok iyi bir komutan olduğu duruşunda ki asaletinden, insanı ürküten canlı bakışlarından ve sert ama düzgün aksanından çok belli oluyordu. Bu tabi ki gerçek kişiliğini yansıtmıyordu, bu sert duruş sadece yetiştirildiği ortamın şartlarından, şu an bir hain ilan ediliyor oluşundan ve bunlara bağlı olarak güçlü görünmesi gerektiğini bilmesinden kaynaklanıyordu. Bakışları her ne kadar sert ve soğuk olsa da, masmavi gözlerinin derinliklerine bakabilecek cesareti bulan herkes; orada nasıl bir ateşin yandığını, nasıl coşkulu bir sevgiye sahip olduğunu görebilirdi.
“ Bayan Alexiel, bavullarınızı ben taşırım. Sizin bineceğiniz geminin gelmesine yirmi dakika var. Buluşacağınız bay Chopin´in Wagner-V'ye hareket halinde olduğu bildirildi, isterseniz acele edelim. „
Sert bir meşrebe sahip olan Henry'nin meraklı bakışlarını inceledi bir kaç saniye, ve onayını belirten ufak bir baş işareti yaparak onun bavullarını bir kaç adamıyla taşımasını izledi. Kendisi de, arabaya dönmüş koyu renk geniş çantasını omzuna almak için eğilmişti. O esnada, platin sarısı uzun saçları olan bir kadının ince fiziğini farkederek zihni tuhaf bir sanrıya tutuldu. Hatıralar... Hatıralar... Ancak hatırlamıyordu bile. Belki de sadece tanıdıktı. Ona belirsizce diktiği gözleri şimdi sadece beyaz paltosunu arkadan görebiliyordu. Yavaş yavaş ilerleyerek uzaklaşıyordu. Sırtına kadar uzanan düz saçlarına baktı, hayır, emin olmadan asla bir hüküm vermemeliydi. Paranoya bazen iyi sonuçları doğursa da, tüm yolculuğunu da bir hiç uğruna mahvedebilirdi. Ah! kimi kandırıyordu ki, iyi bir askerdi, elbette her zaman tetikte olmalıydı ve onu Wolf'a benzetmesinin hiçbir mahzuru olmamalıydı. Artık yalnız olmadığı, ölümün belki de sırtından kendisine doğru yaklaştığının bilincindeydi. Ama neden şimdi?
Wolf... Tabi ki bu o kadının takma ismiydi. Bu lakabı, soğuk ülkelerde yaptığı görevlerin başarısının neticesinde kazanmıştı. Dünyanın belki de en iyi keskin nişancısı olduğunu yüzlerce defa kanıtlamıştı. İyi bir nişancı, iyi bir tetikçi. O karlı havalarda -tabi ki bu şehrin tatlı karına benzemezdi, tipi demek de fazla abartı olabilirdi- vuracağı kişiyi günlerce yerinden kıpırdamadan beklemesiyle ünlüydü. Asla başarısız olmadığına beraberce aldıkları görevlerde şahit olmuştu. Ne yazık ki, acı bir haberle onun öldüğü duyurulmuş, en büyük kayıp olarak nitelendirilmişti. Ailesi, akrabası, herhangi bir tanıdığı yoktu. Tek tanıdığı kar kurtlarıydı, onu ne zaman o karlı havada görseler ulumaya başlarlardı ve düşmana habersizce ölümün gelişini anlatırlardı. Aynı sahneyi hatırlamıştı işte hatıralarında. Ama bir fazlalık vardı; o da yaşam.
Eşyalarının taşınma işinin bittiği haberini alınca, tanımak için fırsat aradığı ve şimdiye kısmet olan Bay Chopin'in olduğunu düşündüğü gemiye ilerledi. Bilet işlemleri, ıvır zıvır bir sürü kontrol ve kimliklerinin alınıp yerine vatandaşlıktan kovulup, Dea Tacia´a yollandıklarının ispati tuhaf bir kimlik ve kağıtlar verilmişti. Öz geçmişine dair yazılar, görevliler tarafından büyük bir şaşkınlıkla okunmuş, her ne kadar makamının ve başarılarının yüksekliğinden dolayı hayran hayran baksalarda, başlarının uyarısıyla sadece gizlice bir asker selamı vererek Alexiel'in tek gidişlik yolunu açtılar. Onun için açıkça söylemek gerekirse bu ufak selam bile bir teselli olmuştu, usulca gülümsedi ve arama işlemini bitirip Henry'e selam verdi ve gemiye doğru yol almak için ilerledi.
W a g n e r - V
Sarı, fakat göz yormayan tatlı bir ışıkla aydınlanan kalabalık salonlardan geçerek kendisi için özel ayrılmış ufak odaya ilerledi. Hain diye yaftalanan insanlar bir avuç olduklarından dolayı, küçük bir gemiydi ilk bakışta. Ancak odalar o kadar da izbe durmuyordu. Her ne kadar burada ki çoğu insandan farklı nedenlerle dünyasını terkediyor da olsa, şu kapıdan girdikten sonra onlardan biri olup çıkmıştı. Bir kaç dakika önce, tüm yaptığı hataların silineceği ve bu işten vazgeçeceği söylense belki kabul ederdi ama eşyalarını yerleştirip yerine geçtikten sonra geçmiş hayatını bile bir anda silebilmişti. Şuan boşalan yerine erkek kardeşini atamaları için işlemler yapıyor olmalılardı. Tabi ülkeyi tamamen terketmeden hala bu ülkedeki en kıdemli komutanlardan biriydi. Bu yüzden tamamen gitmesini beklemek zorundaydılar. Bileğinde ki kara derisi olan saate bakarak kalkışa onbeş dakika kaldığını görmüş ve boş boş oturmaktansa, gemi hareket etmeden önce bay Chopin'i bulması için görevlilerden birini, adamın bulunduğu yeri araması için göndermişti. Neyse ki, ülkesinde düzen, tertip ve kurallar en ince ayrıntısına kadar işleniyordu da, onu aramaları saatler sürmemişti. Kendisine ayrılmış yerde bulunduğunu söylediklerinde, teşekkür ederek oraya doğru ilerlemeye başladı. Kalın topukları, dimdik, askerlere özgü duruşu ve sert mizacıyla yolda hayranlık ve ürperti toplayarak ilerliyordu. Chopin´in bulunduğu yere gelince kısa bir selam verdi
“ İyi akşamlar bay Chopin. İsmim Alexiel, askeriyede komutandım. Yolculuğunuzu haber alınca size eşlik etmek istedim. Rahatsız etmiyorum değil mi? „ | |
| | | Jefree Chopin Bilim Adamı
Mesaj Sayısı : 15 Kayıt tarihi : 07/01/10 Yaş : 45 Nerden : Dea Tacita
| Konu: Geri: Öncü Göçmenler Ptsi Ocak 11, 2010 3:50 pm | |
| ''Arama sona erdi profesör, çantanızı geri alabilirsiniz.'' Yaklaşık bir seksen yedi boyunda siyah saçlı genç bir asker, deri çantayı dikkatlice önünde durduğu gişenin üzerine yerleştiriyordu. Yüzüne baktığınızda yaşı yirmi iki kadar vardı ve buna rağmen oldukça tehditkar duruyordu. Profesör onun cüssesine aldırmadan gülümseyerek sakin fakat alaycı bir tonda '' Kaçırdığım çok gizli belgeleri bulamadınız mı?'' Karşılığında buz gibi bir bakış, daha fazla üstelemenin bir anlamı yok. Belli ki asker, ukala nın teki olduğunu düşünüyordu, dahası tahamülsüzdü. Şu an bile ufak tefek profesörün yüzüne esaslı bir tokat indirmemek için kendisini zor tutuyordu, profesör onun iri ve güçlü görüntüsünden korktuğundan değil de, kavga ya girmekten hiç haz etmediği özellikle de fiziksel şiddeti barbarca bulduğu için ağzını açıp bir kelime daha etmeyecekti. Sadece gülümsemeyi sürdürerek, gişenin üzerinden çantasını özenle aldı ve ufak çaplı bir kalabalığın arasına karışarak Wagner-V ye doğru giden koridora girdi. Yolda tanığı iki biyoloğa selam vererek ilerlemeyi sürdürdü...
Fazla büyük bir gemi beklemediğinden Wagner-V, profesörü hayal kırıklığına uğratmamıştı. Toplumun üst tabakasını taşıyan, devasa kumarhanelere ya da tavandan sarkan şaşalı kristal avizelerle süslenmiş şık balo salonlarına sahip lüks araçlardan biri değildi fakat Bay Chopin e göre kendi sadeliği içerisinde yeterince zarifti. Alıştığından daha küçük olsa da odasından ayrıca memnun kalmıştı, ayna gibi yansıtıcı fakat kapkara bir zemin ve siyahlı beyazlı duvarlardan oluşan bir odaydı burası. Olabildiğince sade fakat şık seçilmiş minimalist mobilyaları ve beyaz tavanına eşit aralıklarla yerleştirilmiş üç adet minik ışığı vardı. Hosteslerin önceden getirdiği çantalar, orta halli bir hanımın giysilerini alabilecek kapasitede tasarlanmış gösterişsiz gardrobun hemen köşesine düzgünce yerleştirilmişti. Gardrobun kapağını açtı, paltosunu burada ki askılardan birine özensiz sayılabilecek bir tavırla astıktan sonra atkısını kurtulmak istercesine çıkararak dolabın üst rafına yerleştirdi. Fazlalık giysilerden soyulan bedeni şimdi iyicene cılız ve ufak tefek kalmıştı fakat odanın tatlı sıcağı içerisinde üşümüyordu. Dikkatlice taşınmasını önemle rica ettiği bir bavulu açarak içinde ki kitapları özenle yatağının ayak ucuna yerleştirilmiş modern kitaplığa taşımaya başladı- ki dükkandayken bu işleri genelde asistanları yapardı çünkü Profesörün fiziksel yapısı harekete pek elverişli değildi-atletik yetersizlik bir yana genç insanlara özgü o dinçliği bünyesinde barındırmıyordu-..İşte ziyaretçisi tam bu anda çıkıp gelmişti, uzun boylu, dik duruşlu genç bir hanımefendi. Selamına karşılık verirken iri, güzel gözleri gözlük camlarının ardında nazikçe kısılmıştı. Bu yüzü bir yerlerdne tanıyordu fakat kim olduğunu çıkaramıyordu
''Rica ederim, bir yol arkadaşına asla hayır demem .''
Elinde ki kitap yığınını yatağın üzerine bıraktı
'' Lutfen içeri geçin. Sizi şimdi hatırlıyorum, orduda oldukça yüksek bir yerdeydiniz yanılmıyorum değil mi?'' | |
| | | Lucien Adoré Latium
Mesaj Sayısı : 71 Kayıt tarihi : 06/01/10
| Konu: Geri: Öncü Göçmenler Çarş. Ocak 13, 2010 5:21 pm | |
| Elini, ordu lafını duyunca, hayali bir sineği kovalarmış gibi yana açıp, umarsızca sallayarak içeri girdi ve son teknolojinin getirisi olan şu plastik benzeri cisimle yapılmış sandalyeye bıraktı bedenini. Kitap yığınları, daraşmalık denmese bile beyefendinin zekası ve kişiliğine uygun kaçmayack bir odaydı burası. Sanki tutuklulur, idam mahkumları için yaptırılmış, demir parmaklıkları olmamasına karşın, sanki, sadece ölüme götürdükleri yolcuları için özensizce ve son derece sade bir zevksizlikle seçilmiş eşyalardı... Gemiye kafa yormaya değmezdi değil mi? Zaten başına yeterince bela açılmıştı ve sağ sağlim o dünyaya ayak basabilmesi, yada basabilmeleri bile mucize olurdu. Özellikle Wolf'e benzediğini sandığı o kadından sonra, belki de ilk defa başına gelebilecek herhangi bir olasılığı hesaplar olmuştu. Tahmin ettiklerimiz nadiren olur; hiç ummadıklarımız ise çoğunlukla olur... Bu sözü düşündükçe hayatı tanımanında güçlüğünü algılayabiliyordu. En iyisi, olayları oluruna bırakıp; gözünü açık tutmaktı. Adamın nazik teklifi üzerineyse yüzü memnun bir ifadeyle aydınlandı;
“ Gemi kalkana kadar hala öyleyim, ama sonra sıradan insan olmanın keyfini tadacağım. Hayatın bizim gibi insanlara neler hazırladığını tahmin etmek çok güç değil mi? Özellikle bilim adamları ve askerler, ülkelerin yapı taşı. Ancak gelin görün ki... „
Daha sonra odada gezinen gözlerini adama çevirdi ve sakince gülümsedi, ne için ülkeden ayrıldığını merak etmişti doğrusu. İtibar edilen, sevilen ve sayılan biri olduğunu düşünmüştü hep, hatta kesinlikle öyle olmalıydı. Aski düşünülemezdi bu kibar beyefendi için. Tabi, niçin gitmeye karar verdiğini de soramazdı, aynı soruyla karşılık alma ihtimali yüksekti çünkü.
“ Umarım rahat ediyorsunuzdur, oraya vardığınızda nerede kalmayı ve neler yapmayı düşünüyorsunuz? „ | |
| | | Jefree Chopin Bilim Adamı
Mesaj Sayısı : 15 Kayıt tarihi : 07/01/10 Yaş : 45 Nerden : Dea Tacita
| Konu: Geri: Öncü Göçmenler Cuma Ocak 15, 2010 4:12 pm | |
| Küçük adımlarla ilerleyerek çalışma masasının üzerine oturdu ve her zamanki sakin ses tonuyla konuşmaya başladı ''Anlıyorum...Siz de haklısınız, fakat ben bu yolculuğu bir sürgünden çok bir baş kaldırış olarak görüyorum. 'Moirae' ve 'Dea Dia' da baskı altında çalışmaktansa küçük ve karanlık bir gezegende yaşamımı sürdürmeyi yeğelerim.'' Evet bu doğruydu, yolculuğa tamamen kendi isteğiyle katılmıştı ve yaptığı şeyden pişman değildi. Sadece geride bıraktıklarını özleyeceğini hissediyordu. Zedock mesela, son günlerde iyicene hırçınlaşmış olsa da özenle büyüttüğü bu küçüğü nasıl aklından çıkarabilrdi ki, sonra Angela, hassas fakat güçlü bir kızdı, bir de müthiş dehasıyla şu tuhaf doktora öğrencisi Bell Arvardan vardı tabii, saygın bilim dergilerinde yayınlanıyor olmasına karşın hiç kimsenin inanmadığı tuhaf tezleri okutmak için peşinde pervane gibi dolanırdı. Taşıma imkanı olmasına karşın, çok sevgili kitaplarının büyük bir bölümünü onlara bırakmıştı ki öğrenme arzularını tatmin edebilsinler. ''Teşekkür ederim, mükemmel bir oda olmadığı açık fakat rahatına düşkün biri olmadığımdan yeterli geliyor.''
''Açıkçası nasıl bir şeyle karşılaşacağımı bilmediğim için henüz nerede kalırım bilemiyorum, tek bildiğim oraya herkese yetebilecek kadar büyük bir kütüphane kurmak istediğim, bu sebeple kendi kitaplarımdan bir kaçını yanımda getirdim. İnsanları eğitmeliyiz ki kalkınabilelim, eğitmek derken sığı bir meslek eğitiminden bahsetmiyorum elbette. Onları daha kültürlü ve gözü açık bir hale getirmekten söz ediyorum...peki sizin bir planınız var mı?'' | |
| | | Achille Rain Nastka
Mesaj Sayısı : 367 Kayıt tarihi : 20/10/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Öncü Göçmenler Paz Ocak 17, 2010 12:01 pm | |
| Bir bilim adamı olduğu konuşmalarından nasıl da belliydi. Sessizce gülümsemekle yetindi. `Bay Chopin, farkında değilsiniz belki, ama bu baskı bile sizin için bir sürgün. Yani şöyle diyelim; yıllarca okuyorsunuz, çalışıp bir yerler hedefliyorsunuz ama üssünüz yada herhangi biri veya birileri size her nasılsa baskı yaparak işinizden, ailenizden, maddi imkanlarınızdan ve hatta içinde yaşadığınız gezegeninizden ediyor. Bu benim aldığım eğitime göre asıl boyun eğiştir, asıl sürgündür. Gidişinizin bir baş kaldırı olduğunu mu sanıyorsunuz? Ah, yapmayın, sizin gibi binlerce bilim adamı ve benim gibi binlerce asker vardır belki, belki de yoktur ama şu bir gerçek ki; biz isteklerimizi seçiyormuş gibi görünerek asıl tehlikeyi ve tehditleri üzerimize çekiyoruz.´ Yavaşça bacak bacak üstüne atarak alışmaya başladığı koltuğuna düzgünce yerleşti. `Moralinizi bozmak istemem ama bu sistemlerin içinde büyüdüm ve bizim ufak baş kaldırımızın üzerinde dönen binlerce gizli yada açık oyun olacağı kesindir. Keşke sadece emeklilik yıllarımızı yaşamamıza izin verseler ne hoş olurdu?´ Yavaşça gülümsemesi pembe beyaz yanağının yanına bir gamze olarak aksetti ve öylece asılı kaldı. Odayla ilgili söylediklerine ise katıldığı için başını o her zaman ki emin ifadesiyle salladı. Dea Tacia hakkında ki sözleri ise kendisini şaşırtmıştı. Oraya gidecekti ve dünya hakkında hiç bir bilgisi yada plalnı yok muydu? Yoksa kendisi mi yanlış anlamıştı. Issız, çölden ibaret olan, mültecilerin yaşamak için her saat can havliyle savaştığı bir gezegene kütüphane kurmak ha? Yavaşça başını ileri uzatıp adamın kitaplarına göz attı. Orada ancak göçmen olarak yaşayacak bilim adamları varsa ilgi çekebilirdi bunlar. Kendisi de bir kütüphaneye yerleşmeyi düşündüğünden orada kim varsa bildiği maddi manevi bilgileri aktarmak için bol bol vakti olacaktı nasılsa. Ancak aksi takdirde sadece yapacakları, boşuna olabilirdi. Sözlerini bitirdiğinde ise demek istediğini tam anlamıyla kavradığından biraz önce ki düşüncelerini kenara bırakmış memnun bir ifade takınmıştı `İyi bir fikir olabilir, onları eğitmek, korkularından sıyırmak. Ancak kolay olacağını hiç sanmıyorum. Belki oldukça boşuna olacak ama denemeye değer, bay Chopin. Fakat size tavsiyem, onları eğitmek için kendinizi fazla yormamanız, onlar gelişmiş ülkelerin gözünde hiçbir şeyler. Ufak bir orduyla hepsini civciv sürüsü gibi anında toplayabilirler, ama siz onlardan daha tatmin edici bir hedef olacaksınız. Ben derim ki, sadece değeri olanları eğitin, yoksa başınızı belaya sokarlar.´ Belki fazla acımasızca hatta bir bilim adamı için fazla ilkel bir düşünce yapısı olabilirdi bu, ama işin derini hiçte sanıldığı gibi değildi. Dea Tacia'da ki mülteci halk, yada ufak ordu, Dea Dia'nın gözünde bir kaç ufak çocuktan fazlası değildi. Onları kendi dünyalarında o kadar değişik işler için kullanıyorlardı ki; mesela ufak bir tehdit olduğunda işi mültecilerin saldırısı olarak gösterip halkı onlara karşı kışkırtmaları, kendi istemedikleri adamları ortadan kaldırıp yine suçu o biçare adamlara atmaları vesaire bir sürü iğrenç oyun, onlara kabul çağrısı yaptıkları halde ilkelce karşılık almış numarası bile bir yıl çok tutmuştu. Halbuki onlara oynanan oyunun iç yüzünün ne kadar acımasızca olduğu halk nereden bilebilirdi ki? Onlar, kendilerinin ürettikleri silahlarla kendilerine tehdit olabilir miydi hiç? Kurulan teknoloji dehası ordular, harıl harıl çalışan bilim adamları bir kaç mültecinin oyununa gelip, sarsılır mıydı hiç? İsteseler onların silahları ne ateş alırdı, ne de saklandıkları yerden başlarını uzatabilirlerdi. Teknoloji çağında, robotların her işe, hem de her işe yaradıkları bir çağda, bir kaç vücut bu savaşa ne kadar dayanabilirdi ki? Ardından iki zıt kutbun birbiriyle değer yargılarını tartışmaması adına yavaşça doğruldu, yine o dimdik ve asil duruşuyla tabi ki; `Her neyse bay Chopin, iş konuşmak için çok erken. Bir kahve ikram etmek isterim size.´ Tabi ki asıl niyeti ilk başta aylak aylak gezip kahve içmek değildi, adamı paniğe düşürmemek için etrafı kolaçan edip Wolf'ü arayacaktı gizlice. Eğer ufak bir ihtimal, bir varsayım bile geçecek olursa eline; bunu en iyi şekilde değerlendirecekti. Çünkü emindi ki, o yaşıyorsa bu gemide bir yerlerdeydi. Hem de bu vesileyle bay Chopin'e göz kulak olur, ayrıca da onu daha yakından tanıyarak arkadaş olma fırsatı elde ederdi. Yavaşça kapıya yönelerek o buyurgan tavrıyla üzerinde hemen, açıkça hakimiyet ve üstünlük kurduğu askere dönerek `Biz beyefendi ile yarım saatliğine kahve içmeye gidiyoruz, benim odamda ve burada nöbet tutacaksınız, yerinden bir milim bile kıpırdadığını görmeyeceğim.´ Adam bu emredercesine konuşan kadına karşı çıkmak şöyle dursun, tabiri caizse bir köpek gibi boyun eğmiş, gözlerinde ki itaat ve hayran bakışlarla dik bir pozisyon alarak yerinden ayrılmayacağına büyük bir söz vererek ciddileşmişti. Gözlerinde ki saygıyı ve itibarı saklayamıyordu lakin. Alexiel ise en tatlı, en kibar haliyle, asil beyefendiye dönerek `Umarım sizi işlerinizden alıkoymam. Ancak eski bir komutan olarak işsiz güçsüz oturmak beni bunalttı, tahmin ediyorum ki sizde sıkılmışsınızdır. Hem siz de bu ufak odaya tıkılamayacak kadar nazik birisiniz.´ Yavaşça adamın koluna girerek yürümeye başladı, eski bir dostuymuş gibi sıcak davranıyordu `Şimdi söyleyin bakalım; kahvenizi nasıl seversiniz?´
| |
| | | Jefree Chopin Bilim Adamı
Mesaj Sayısı : 15 Kayıt tarihi : 07/01/10 Yaş : 45 Nerden : Dea Tacita
| Konu: Geri: Öncü Göçmenler Ptsi Ocak 18, 2010 3:04 pm | |
| Bir süre ses çıkarmadan dinledi sadece, 'benim aldığım eğitime göre bu asıl boyun eğiştir' görüşünü buraya gelmeden önce defalarca kez işitmişti, bunu söyleyen bir asker olduğunda hiç yadırgamıyordu çünkü askerlerin büyük bir çoğunluğunda gurur mantığın önünde giderdi ''Sizi çok iyi anlıyorum, fakat savaşımızı orada sürdürmeye devam etseydik inanın ki ucuz kahramanlık yapmış olurduk. Ben başarısızlığa uğramış bir direnişin sembolü olarak anılmaktansa, ileride gerçekleşecek zaferlerin ufak bir parçası olmayı yeğelerim.'' Kızın sözlerinin ikinci kısmıysa hafifçe gülümsetmişti Bay Chopin i '' İçinde büyüdüğünüz sistem ne kadar sağlam yapılanmış olursa olsun yok edilemez değil. Emin olun ki bu kadar değerli bilim adamı böyle radikal bir kararı altyapıdan yoksun olarak almadı. Biz buz dağının sadece görünen kısmıyız...'' Doğru, Wagner-V yolcuları soğuk kaldırımlar, yıkık dökük yapılar ve artık iş görmeyen kalkış istasyonlarıyla dolu karanlık bir gezegene doğru yola çıkan bir avuç asi den ibaret değildi. Görünürde oldukça zavallıca duran bu hareket bazı güçlerce destekleniyordu, dahası içeride ajanlar vardı.Bir tarihçi olarak Bay Chopin direnişin başarılı olmasını ne zor, ne de imkansız görüyordu sonradan kurulan devletlerin daha kökü olanları ezip geçtiği hiç görülmemiş bir şey miydi? Şimdi gerek duyulan tek şey iyi bir lider ve bolca sabır...''Bırakın gelişmiş ülkeler istediklerini düşünmeye devam etsinler. En çok işimize gelen de kendilerini bizden üstün görmeleri. Gerçek şu ki hiç bir şey göründüğü gibi değildir.'' Kahve teklifi üzerine oturudğu yerden hafifçe kayarak aşağıya indi, sıcak bir şeyler içmek oldukça iyi gelirdi tabii, şu anda yapacak bir işi de olmadığına göre memnuniyetle kabul edecekti '' Tabii harika olur, izninizle ceketimi alayım'' ufacık bir hava değişimi bile bedenine oldukça ağırca etki ettiği için bunu yapmak zorundaydı, üşenerekten bavuluna doğru ilerleyip eliyle koymuş gibi koyu yeşil, kadife bir ceket bulup çıkardı ve üzerine giydi '' Rica ederim, bir hava almak bana da oldukça iyi gelir'' | |
| | | Caine Delacroix Dükkan Sahibi/Yayımcı
Mesaj Sayısı : 86 Kayıt tarihi : 09/10/09 Yaş : 37
| Konu: Geri: Öncü Göçmenler Çarş. Ocak 20, 2010 7:44 pm | |
| Hangi zafer yada nasıl bir ucuz kahramanlık? Ordunun içinde ki bir ajan olmayı, bir avuç beceriksiz askeri ömrünü eğiterek geçirmeye tercih ederdi. Ancak şu da vardı ki, Alexiel işinden ayrılmayı sadece özel sebeplerden dolayı gerçekleştirmiştiı. Değişik bir fantezi arayışında değildi doğrusu. derin bir nefes alarak koridorda yürürken sadece gülümsemekle yetindi. Belki ajanlar vardı, ama onlarda yok muydu? Sistemlerinin hafife alınmaması gerekirdi, çünkü bazılarının ne gibi iğrenç işler çevirdiğini Alexiel bile doğru düzgün bilmiyordu. Oturup kafa patlatıp tartışmaktansa, işleri zamana bırakmak en doğrusuydu. Bay Chopin, nasıl her askerden Alexiel'in söylediklerini duyduysa, Alexiel de her tanıdığı bilim adamından sistemi yok edebileceklerine dair utopyalar işitmişti. Ama hiç birinin başarılı olduğunu görmemişti. Ufak bir girişim, yada ufak bir başarıydı sadece sözleri gerçek kılacak olan. Yoksa hepsi birer fantezi olmaktan öteye geçemezdi. Tabi ona şu konuda da katılıyordu, sabır ve iyi bir lider. Yoksa hiçbir şey olmazdı. "Umarım bay Chopin, gezegeni fazla inceleme fırsatım olmadı, umarım sandığım kadar çaylak değillerdir" dedi hafifçe gülümsemesi genişleyerek. Onları hafife almıyordu, ama en azından disiplinsiz oldukları aşikardı. Ardından modern görünümlü lobiye benzeyen yere ilerlediler. Büfe gibi fakat daha şık ve sade duran bölüme ilerledi ve yüksekçe bir tabureye oturarak birer kahve ısmarladı. Sonra da gözleri yavaşça etrafa doğru kaydı ve canlı, dikkatli bakışlarını bir şeyler için çene çalan insanların üzerinde gezdirdi. Bir kısmının kendisine bakıp fısırdaştığını görebiliyordu. Erkeklerin ve hatta kadınların hayran ve takdir dolu bakışları... Ancak bilmiyorlarıd ki, Alexiel isteyerek bıraktığı işini pek seviyordu eskiden... | |
| | | | Öncü Göçmenler | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|